SAYIN GENEL BAŞKANIMIZ AHMET YİĞİT YILDIRIM’IN 10 KASIM MESAJI-10.11.2023
Atatürk’ü anlamak Türkiye’nin istiklal ve istikbal yürüyüşünü kavramak demektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının üzerinden yıllar geçse de onun önderliğindeki zaferler, milli mücadele ruhu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu hala yüreklerimizde heyecanla canlılığını korumaktadır. Atatürk'ün azmi ve kararlılığı, Türk milletinin tarih sahnesindeki önemli yerini korumasını sağlamıştır. Onun öğretileri ve ilkeleri, Tür...
GENEL BAŞKANIMIZ SAYIN AHMET YİĞİT YILDIRIM’IN 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI MESAJI-29.10.2023
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyordu ki: “Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.” Türkiye Cumhuriyeti; bağımsızlığını kurtarmak ve ebediyen hür yaşamak isteyen milletimizin doğrudan doğruya ruhundan doğan bir şaheserdir. Cumhuriyetimizin 100. yılı, aynı zamanda gençlerimizin mirasıdır. Onlar, Cumhuriyet'i daha da ileri taşıyacak olan nesillerdir. B...
LİDERİMİZ SAYIN DEVLET BAHÇELİ BEY'İN MEVLİD KANDİLİ MESAJI-26.09.2023
Cehaletin, melanetin, dalaletin, her türlü insani felaket ve mağduriyetin kol gezdiği, dahası zamanın köşe başlarını tuttuğu kapkaranlık bir dönemde Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa dünyaya teşrif etmiş, nuruyla alemleri aydınlatmıştır. Böylelikle manevi hüsran bitmiş, hidayet susuzluğu dinmiştir. Nitekim bu gece kutlu bir doğumu, Cenab-ı Allah’ın rahmet tecellisini müjdelemiştir. Resulullah, akıl ve adaletin, güzel ahlak ve imanın, barı...
GENEL BAŞKANIMIZ SAYIN AHMET YİĞİT YILDIRIM’IN 12 EYLÜL AÇIKLAMASI-12.09.2023
12 EYLÜL REZALETİN BAŞ NOKTASI ZULMÜN ODAK NOKTASIDIR Peygamber ocağının burcu haline gelen Milliyetçi-Ülkücü Hareket, 12 Eylül 1980’de dış teşviklerle her türlü karanlık müdahale ve muamelelere maruz bırakılmıştır. Ülkücüler, kirli ve alçak kumpas kampanyalarına kurban edilmek istenmiş; ABD menşeli Türk düşmanları Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in Yusuf yüzlü mensuplarını zalimliklerin hüküm sürdüğü bir döneme teslim etmek istemiştir. İçer...
ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANIMIZ AHMET YİĞİT YILDIRIM TEKNOFEST ALANINI ZİYARET ETTİ
Başkent Ankara’da TEKNOFEST rüzgarı esti. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanımız Sayın Ahmet Yiğit Yıldırım TEKNOFEST’i ziyaret etti. Genel Başkanımız, BAYKAR Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar ile de bir araya geldi. Genel Başkanımız, alandaki yerli ve milli imkânlarla üretilen savunma sanayi ürünlerini inceledi. Alan ile ilgili yetkililerden bilgi aldı. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Ahmet...
GENEL BAŞKANIMIZ AHMET YİĞİT YILDIRIM TÜRKGÜN GAZETESİ'NE ÇALIŞMALARIMIZ HAKKINDA RÖPORTAJ VERDİ
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, Türkgün’e verdiği söyleşide bu zamana kadar Türk gençliğine yönelik geliştirdikleri projeleri anlattı. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, Türkgün’e verdiği söyleşide bu zamana kadar Türk gençliğine yönelik geliştirdikleri projeleri anlattı. Gençlerin Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefiyle her alanda donanımlı olması için çalışma...
Tüm Haberlere Git
ATATÜRK’ten

Mazinin kararsız, çürümüş zihniyeti ölmüştür. Bütün dünya bilmelidir ki, Türk milleti hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmaya kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar.

BAŞBUĞ'dan

Bati memleketleri maddi ilerleme sağladı, ama insanlığa huzur getiremedi. Doğu ise geriledi ve sefalet ile cehaletin bataklığına saplandı. Madde ile manayı birleştiren, her ikisini de kucaklayan yeni görüş ise Milliyetçi Hareket Partisinin sunduğu 9 Işık görüşüdür.

LİDER’den

Dava adamı inanç ve iman adamıdır. Dava adamı ilke ve ülkü abidesidir. Dava adamı samimiyet ve dürüstlük anıtıdır. Hep ülkücü yaşadık, hep ülkücü kaldık, Allah nasip ve kısmet ederse de ülkücü olarak hayata gözlerimizi yumacağız.

Genel Başkan’dan

Yüce Türk milletinin şanlı tarihinden ve mücadelesinden ilham alarak; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde; Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in yolunda ve Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin emrinde; Ülkücü Türk Gençliğine yakışır bir duruş ve olgunlukla milletimizin her bir gencine ulaşmayı planlıyoruz.

KONUŞMALAR


Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey'in TBMM Grup Toplantısı Konuşmaları - 14 Kasım 2023

Değerli Milletvekilleri, 

Muhterem Misafirler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Haftalık olağan Meclis Grup Toplantımıza başlarken hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor en iyi dileklerimi paylaşıyorum.

Bugünkü toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda birlik ve dirlik mücadelesi veren tüm kardeşlerimize selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum.

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul ve Samsun’da “2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu, Genişletilmiş Bölge İstişare Toplantılarımızı” yaparak çalışmalarımıza hız vermiş bulunuyoruz.

Bir gün arayla, evvela İstanbul, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Sakarya ve Kocaeli;

Daha sonra da Samsun, Çorum, Sinop, Amasya, Tokat, Ordu ve Giresun il ve ilçe teşkilatlarımızın, milletvekillerimizin, MYK üyelerimizin, belediye başkanlarımızın ve partimizin diğer kademelerinde görev alan dava arkadaşlarımızın iştirakiyle çok başarılı istişare toplantıları gerçekleştirilmiştir.

Allah nasip ederse 18 Kasım 2023 tarihinde Konya; 19 Kasım 2023 tarihinde Van; 26 Kasım 2023 tarihinde Ankara merkezli istişare toplantılarımızla birlikte çalışma programımızı noktalayacağız.

Böylelikle 14 Ekim 2023 tarihinden 26 Kasım 2023 tarihine kadar 81 ilimizi ve bütün ilçelerimizi genişletilmiş istişare toplantısı ortamında buluşturmuş olacağız.

Mezkûr toplantılarımızda, iç ve dış konu başlıklarıyla birlikte partimizin stratejik hedeflerinin, 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleriyle ilgili bakış ve düşüncelerimizin temiz, tesirli ve fikren tedarikli bir dille anlatılması siyasetteki Milliyetçi Hareket Partisi farkını açıkça gözler önüne sermektedir.

Evvelemirde genişletilmiş bölge istişare toplantılarımızın takip ve temininden sorumlu olan Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Prof.Dr. Edip Semih Yalçın başta olmak üzere, Başkanlık Divanımıza, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, MYK ve MDK üyelerimize, il ve ilçe başkanlarımıza, ezcümle aziz dava arkadaşlarımızın tamamına yürekten teşekkür ediyorum.

Allah hepsinden ve hepinizden razı olsun diyorum.

Laf değil iş üretiyoruz.

Akan suyun yosun, işleyen demirin pas tutmayacağını biliyoruz.

Çalışmayı bir nimet gibi telakki ediyoruz.

Milletimize hizmeti varoluşumuzun özü olarak değerlendiriyoruz.

85 milyon Türk vatandaşımızın tamamına elimizi uzatıyoruz.

Her insanımıza gönlümüzü açıyor, yüreğimizden bir yer ayırıyoruz.

Gönül vermedikçe gönül bulamayacağımızın farkındayız.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimize gönlümüzü verdik, ülkemize de ömrümüzü adadık.

Gönül eğer bina ise mimarbaşı muhabbettir dedik.

 “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,

Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl?”

Muhammedi ahlakla, muhabbet ikliminde hep birlikte çok daha güçlü olacağımıza inanıyoruz.

Hiç kimseyi öteki görmüyoruz, ötekileştirmiyoruz.

Milletimizin tüm güzelliklerini sahipleniyoruz, tüm değerlerini yüreğimizde taşıyoruz, inançla da mücadelemizi yapıyoruz.

Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “aşk nasip işidir, hesap işi değil; aşk adayıştır, arayış değil.”

Nitekim milletimize adanmışlığımız hesabi değil hasbidir, aşkımız ise kuru laf değil kalbi hakikattir.

Bu ilhamla Türkiye’mizin her yerindeyiz.

Vatandaşlarımızla buluşuyor, konuşuyor, görüşüyor, dertleşiyor, vuslat sıcaklığında birlikte kucaklaşıyoruz.

Cılk yumurtadan cücük çıkartma hesabı yapanların bizimle boy ölçüşme çabasının beyhude çırpınış olduğunu da gayet iyi biliyoruz.

Boş aslan yatağında tilki gibi kuyruk sallayanlara ise gülüp geçiyor, işimize bakıyoruz, önümüze bakıyoruz, ülkemize ve milletimize nasıl hizmet edeceğimize odaklanıyoruz.

Nasıl ki cahile söz yetmez, çalıda gül bitmezse, zillete düşüp tarihin tersine kürek çeken siyasi düşkünlerde de samimiyet ve dürüstlüğün izi görülmez, görülemez.

Merhum vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy diyordu ki:

“Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!”

Yer de çalışıyor, gök de çalışıyor, hamd olsun Milliyetçi Hareket Partisi de çalışıyor, üstelik nefes alır gibi çalışıyor, dur durak bilmeden çalışıyor ve buna da devam etmekte kararlılık gösteriyor.

31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerine hazırlık sürecini dolu dolu geçireceğiz, hiçbir şeyi şansa veya sürprize bırakmayacağız.

Küresel sömürü çarkında öğütülen, emperyalizme öğün olan, bu suretle iktidara değil Türkiye’ye muhalefet eden partilere meydanın boş olmadığını hem öğreteceğiz hem de göstereceğiz.

Ara sıra, keyfi yeterse, boş zamanlarında İstanbul’a uğrayan Büyükşehir Belediye Başkanını evine göndereceğiz.

CHP ve HEDEP yönetimindeki diğer büyükşehir ve il belediyelerini cumhurun iradesiyle birleştireceğiz.

Zillet ittifakının ayak oyunları sona erecek.

31 Mart 2019 tarihinden buyana maşeri vicdanda bir ızdırap halini alan kayıp yıllar Allah’ın izniyle son bulacak.

Merkezi Yönetimle yerel yönetimler tek ses, tek yürek olacak.

Belediye kaynaklarını bölücülüğe, bölücülere, teröristlere ve parti içi çıkar kavgalarına sevk eden dalaverecilerden milletimiz mutlaka hesap soracak.

Yerel yönetimler aracılığıyla, devletin kasasını, milletin kesesini gasp edip Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutan çürümüşler demokratik bedeli en ağır şekilde ödeyecekler.

Biz dedik mi yaparız, yaptık mı sonuna kadar arkasında dururuz.

Zamana ve mekana göre fikir, görüş ve siyaset değiştirmeyiz.

Olduğumuz gibi görünmenin, göründüğümüz gibi olmanın sırrı da buradadır.

Rüzgarsız havada dönen fırıldağın kimler tarafından üflendiğini bilir, bu üfleyen faziletsiz fırıldakların yakasından da tutarız.

Gerçekleri haykırmaktan korkmayız, korkmayacağız.

Zalime zalim, haine hain, katile katil, kahramana da kahraman demeyi sürdüreceğiz.

Çalışmaktan yorulmayacağız, vatan ve millet sevdamızdan asla vazgeçmeyeceğiz.

Çünkü biz Türk ve Türkiye aşığı Milliyetçi Harekât Partisi’yiz.

Çünkü biz parmak ile sayılmayan, kırmak ile tükenmeyen, vurmak ile düşmeyen Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

İnanıyorum ki, 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri 31 Mart 2024 tarihinde pekişip Türk ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşü hızlanacak ve yoğunlaşacaktır.

“Güçlü Yasama, Kararlı Yürütme, Uyumlu Belediye” diyoruz.

“Ayırmadan, Ayrışmadan, Yerelde İktidar, Ülkede İstikrar” iradesindeyiz.

“Aklın Yolu Birdir, Genelden Yerele Birlik, Ülkede Yönetimde Dirlik” anlayış ve amacındayız.

“Merkezden Yerele, İstikrarı Bozmadan Umuda Doğru” yürüme azmindeyiz.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı varsa elbette umut vardır, ufuk vardır, huzur vardır, ruh vardır, duruş vardır, milli özlemlere ulaşılması da inşallah mukadder olacaktır.

Gözlerini açan, bununla da kalmayıp ayağa kalkan dev Cumhuriyet’in yeni yüzyılında Türk Devri’ne imza atacaktır.

Türk milletinin desteğiyle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ivmesi ve itici gücüyle Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefleri birer birer hayata geçecek, hadisata ve tarihin akışına yön verecektir.

Elbette yapacağız, hep birlikte başaracağız.

Çılgın Türklerin yeni yüzyıl destanını hep beraber yazacağız.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

7 Ekim 2023 tarihinden bugüne kadar maalesef Filistin halkının nehir gibi kanı akmaktadır.

Mazlumların feryadı sadece ilk kıblemizin nurlu gökyüzünde değil, dünyanın tamamında yankılanmaktadır.

İsrail saldırıları hiçbir kural, hiçbir insaf, hiçbir sınır tanımadan devam etmektedir.

Zulmün çıbanbaşı Netenyahu, “Gazze’de süresiz güvenliği sağlayacağız” diyerek katliamları aralıksız sürdürme mesajı vermiştir.

Görüldüğü kadarıyla İsrail çatışma bölgesinde sıkışmış, taktik değişikliklerle cinayet planlarını güncellemek zorunda kalmıştır.

Düz hatlarda ilerleyemeyen, ilerlese bile çok ağır kayıplar veren İsrail ordusunun, karşısına çıkan direniş noktalarını çevresinden dolanmak suretiyle aşmayı hedeflediği anlaşılmaktadır.

İsrail askeri unsurları bunu yaparken de bebek, çocuk, yaşlı ve kadın demeden masum insanları katletmektedir.

Okullar, ibadethaneler, hastaneler, sivil yerleşim sahaları, kamplar, sığınma alanları bombalanmaktadır.

Gazze’nin en büyük hastanesi olan El Şifa Hastanesi’nin keskin nişancılarla, füzelerle ve dronlarla vurulması İsrail’in savaş suçları siciline bir yenisini eklemiştir.

İsrail aciz, ahlaksız ve korkak olduğunu bir kez daha belgelemiştir.

Binlerce sivilin sığındığı ve yaralıların getirildiği Şifa Hastanesi bahçesine patlayıcı başlığı olmayan, üzerinde 1’er metrelik 6 bıçağın bulunduğu füzenin atılması kelimenin tam anlamıyla vahşettir.

Bu füzenin yalnızca ABD ordusunun envanterinde bulunması da iki ülke arasındaki yıkım ve cinayet ortaklığının delilidir.

Filistinliler zorla yerlerinden, yurtlarından ve yuvalarından çıkarılmak istenmektedir.

Buna rağmen Biden yönetiminin, Filistinlilerin sürülmesini ve Gazze’nin işgalini doğru bulmadıklarını açıklaması bize göre sahte bir iyi niyet temennisinden ibarettir.

Avrupa Birliği’nin Gazze’de çatışmalara derhal ara verilmesi ve insani yardım koridorunun oluşturulması hususundaki çağrısı da caydırıcılığı ve inandırıcılığı olmayan kuru laf kalabalığıdır.

Kaldı ki,  esas olan çatışmalara ara verilmesi değil, kalıcı ateşkesin sağlanması, barışın kökleşmesidir.

Batı iki yüzlü ve çifte standartlıdır.

Sözde insan haklarını savunan batılı ülkeler zoraki itirazlarını yavaş yavaş seslendirse de, küresel vicdan derlenip toparlanmış, nihayet farklı başkentlerin meydanlarında biriken onbinlerce insan İsrail katliamına öfke saçmış, protesto gösterileri yaygınlık kazanmıştır.

İsrail üzerindeki baskıyı artıran bu demokratik ve insani gösteriler günbegün genişlemektedir.

Ancak aynı duruş ve tutumu Arap ve İslam toplumlarında gecikmeyle görmekten duyduğumuz üzüntüyü de belirtmek isterim.

Bildiğiniz gibi 11 Kasım 2023 Cumartesi günü Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Gazze’yi görüşmek üzere olağanüstü toplanmıştır.

Riyad Zirvesi’nde gündeme getirdiği teklif ve düşünceleri saygı görüp öne çıkan, aynı zamanda sonuç bildirgesine mutabakatla yansıyan Sayın Cumhurbaşkanımız kadar dürüst, ilkeli, içten, sağlam ve samimi duruş sergileyen; kalbiyle dili arasında birebir uyum hissedilen kanaatimce hiç kimse olmamıştır.

Peki Gazze’li bebeklerin haklarına tam manasıyla ne zaman sahip çıkılacaktır?

Filistinli masumların hukukunu, can ve mal güvenliğini muhafaza için beklenen, gözlenen, istenen nedir? Bu ataletin kaynağı, daha doğrusu korku duyulan sebepler nelerdir?

Gazzeli masumlar kirli su içip aç ve açıkta hayat mücadelesi verirken, milyar dolarlar içinde yüzen kaymak tabakanın vicdanı rahat mıdır?

İsrail Başbakanı Netenyahu aynen şöyle demiş:

“Arap liderlerine sesleniyorum: Eğer çıkarlarınızı korumak istiyorsanız, yapmanız gereken tek bir şey var, sessiz kalın.”

Bu caninin hükmü bazı ülkelere geçebilir, ama Müslüman Türk milletine sökmez, sökmeyecek.

Unutmayınız ki, korkak bin defa, kahraman ise bir defa ölür.

Ona buna diyet borcu olanların; çıkarlarının izdüşümünde göbeği bağlı, geleceği rehin altında bulunanların duruşundan da asla bahsedilemez.

Türkiye Cumhuriyeti’nin hiç kimseye eyvallahı yoktur.

Hiçbir odakla al takke ver külah içinde de değildir.

Zulme sessiz kalmak aynı zamanda ortak olmak demektir.

Herkes sussa da biz susmayacağız, sessiz kalmayacağız, zalime zalim demekten ödün vermeyeceğiz.

Emperyalizme, Faşizme ve Siyonizme kategorik olarak sonuna kadar tepki göstereceğiz.

İlk olarak, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmaların durması, sürdürülebilir barış ve ateşkes ortamının tesis edilmesi ve insani yardım koridorlarının açılması şarttır.

İkinci olarak, İsrail’e kapsamlı yaptırım programı uygulanmalı, Gazze’yi harap etmesinden dolayı tazminata mahkum edilmelidir.

Üçüncü olarak, İslam ülkelerinin katılım ve desteğiyle barış gücü oluşturulmalı, garantörlük kurumu işletilmelidir.

Dördüncü olarak, uluslararası barış konferansı toplanmalıdır.

Beşinci olarak, iki devletli çözüm iklimi acilen yeşermeli, 1967 sınırlarına haiz, başkenti Doğu Kudüs olan egemen, toprak bütünlüğünü sağlamış bağımsız Filistin devletinin tanınması sağlanmalıdır.

Altıncı olarak da, eli ve vicdanı kanlı Netenyahu ve yönetimi işledikleri savaş suçlarından dolayı Lahey Adalet Divanı’nda yargılanmalıdır.

Avrupa Birliği Komisyonu, 2023 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını 8 Kasım’da açıklamıştır.

Anılan Komisyonun 2023 yılı Türkiye Raporu, bundan evvelki 24 rapordan içerik bakımından pek farklı değildir.

AB Komisyonu ülkemize karşı yine önyargılı tutumunu, yine haksızlığı ve hukuksuzluğu teyit eden sakat bakışını bir kez daha göstermiştir.

Raporda, Türkiye’nin İsrail-Filistin savaşına dair duruşunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu hususundaki ilkel ve mesnetsiz eleştirisi dikkatimizi çekmiştir.

Anlamadıkları şudur: Uyumlu olsaydı utancımızdan ve üzüntümüzden insan içine çıkacak, dost ve kardeş ülkelerin yüzüne bakacak ne halimiz ne de hakkımız olurdu.

Biz dünyaya haçlı emellerinin mevziisinden değil hilalin nurundan bakıyoruz.

Biz Müslüman Türk milleti olarak din kardeşlerimizin ve soydaşlarımızın her zaman ve her fırsatta yanı başında yerimizi alıyoruz.

Ankara’dan Bakü’ye uzanıyor, Astana’yla kavuşuyor, Aşkabat’la kaynaşıyor, Bişkek’le bütünleşiyor, Budapeşte’yle hasret gideriyor, Lefkoşe’yi bağrımıza basıyor, Filistin’in arkasında dağ gibi duruyoruz.

Hem Türk’üz, hem Müslümanız.

Hem Türk asrı diyoruz, hem de mukaddesatımızın onuru koruyoruz.

AB Komisyonu’nun 2023 yılı Türkiye Raporu’nu yırtıp atıyor veya kağıttan uçak yapıp kendilerine aynen iade ediyoruz.

Hürriyet ve istiklale duyduğu sarsılmaz bağlıkla 75 yıllık bir hayata pek çok hatıra sığdıran, vatan vatan diye saç ve sakal ağartan Merhum Şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, “Bırak Beni Haykırayım” isimli şiirinde bakınız bizlere nasıl seslenmişti:

Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruhum;

Bende esir yaratmayan bir Tanrı'ya iman var;

Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar.

 

Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum,

Volkan söner, lakin benim alevlerim eksilmez;

Bora geçer, lakin benim köpüklerim kesilmez.

 

Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,

Sevenleri toprak olmuş öksüz bir çocuk gibidir;

 

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,

Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;

Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!...

 

Evet, Yunus olur mazlumu kucaklarız, Yavuz olur haine ve zalime karşı sert bakışımızla ve ağır yumruğumuzla tavrımızı ve tarafımızı gösteririz.

Sadağından çıkan ok gibi mutlaka hedefimize saplanırız.

Muhterem Milletvekilleri,

Türkiye’nin geçmişten tevarüs edip geleceğini risk ve tehlikelere sevk eden sorun alanlarına ciddiyetle eğilmek, bu mahut sorunları cesaretle ele almak öncelikle siyaset müessesinin başlıca sorumluluğudur.

Anlaşmazlıkların, görüş ayrılıkların, soğuk bakışların, katılaşmış diyalogların, yanlış anlamaların, hastalık derecesindeki peşin hükümlerin muhakkak bitirilmesi halisane dilek ve temennimizdir.

Cumhuriyet’in yeni yüzyılında, toplumsal yaraların sarıldığı, kronik meselelerin köklü çözümlerle buluşturulduğu, milli ve manevi değerlerle kenetlenmiş bir Türkiye’ye Allah’ın izniyle vasıl olmak hepimizin müşterek gayesidir.

Her alan ve sahada bir uzlaşma vasatı tezahür etmelidir.

Hep Birlikte Türkiye’yiz.

Hepimiz Türk milletiyiz.

Yalnız başına uzlaşmak da yetmeyecektir.

Nitekim mühim olan doğruda uzlaşmaktır, adalette uzlaşmaktır, hukukta uzlaşmaktır, ahlakta uzlaşmaktır, vicdanda uzlaşmaktır, huzurda uzlaşmaktır, ebediyete kadar birlikte yaşama gayesinde uzlaşmaktır.

Bize göre uzlaşmanın adresi de büyük Türk milletinin kutlu varlığıdır.

Bizim üstesinden gelemeyeceğimiz, altından kalkamayacağımız hiçbir sorun yoktur.

Sürekli erteleyerek, sürekli yok sayarak, bunların yanı sıra ihmal ve iradesizliğin pençesine düşerek ulaşacağımız hiçbir yer yoktur, olması mümkün değildir.

Kriz meraklılarına, krizlerden nemalanan yozlaşmış zihniyetlere, Türkiye’yi uçurumdan uçuruma sürüklemek için heves ve iştah sahibi olan muhterislere istiklal ve istikbal haklarımızı heba ettiremeyiz.

Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig’te en çok temas ettiği referans kavramlardan birisi akıl ise diğeri adalettir.

Öyle ki Türk devlet ve toplum felsefesinin merkez değeri adalettir.

Yusuf Has Hacib diyor ki: “Zulüm ateştir, yaklaşanı yakar; kanun sudur, akarsa nimet yetişir.”

Yine diyor ki: “Adaletle gök ayakta durur, yer sabit olduğu için üzerinde ot ve ekin biter.”

Türk ve İslam düşünürleri adaleti denge ve orta nokta olarak tarif etmişlerdir.

Hukuk, toplumun genel çıkarlarını, fertlerin ortak iyiliğini sağlamak amacıyla hazırlanan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve yasaların tamamıdır.

Bir başka deyişle hukuk, adalete yönelmiş toplumsal hayatın denge ve düzenidir.

Hukuksuz devlet, adaletsiz hukuk olmaz, olamaz.

Devlet hukukla kaim, adaletle baki, milli iradeyle havidir.

Asıl olan adalettir ve hukuk esas itibariyle adaletin vasıtasıdır.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında fitili tutuşan anlaşmazlık ve gerilim hali bir defa hukuk devleti ve hukuk güvenliği açısından hiç de arzu etmediğimiz bir durumdur.

Ancak bir kahırdan ümit ediyorum pek çok lütufta doğacaktır.

Öncelikle yüksek yargı organları arasındaki görüş ayrılıkları, yorum farkları hukuk tekniği ve demokrasi mantığı kapsamında içtihat zenginliğini takviye ve tahkim edecektir.

Pozitif tartışmalar, yapıcı eleştiriler, makul öneriler, muhtevalı ve derinlikli düşünceler, milletin hakkını ve devletin egemenlik çıkarlarını gözeten yaklaşımlar hukuk müktesebatını ve hukukun üstünlüğünü güçlendirecektir.

Fakat en son yaşanan, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında cepheleşmeye ve suç duyurusuna kadar varan süreç bir devlet veya rejim krizi değil, böyle görmek ve göstermek isteyen siyasi partilerin sefil bir uydurması, aynı şekilde kuruntusudur.

Kriz bekleyenlere, kriz düşü kuranlara, kriz ayini yapanlara açık açık söylüyorum ki, avuçlarını yalayacaklar, hevesleri de kursaklarında kalacaktır.

Bunun yanında var olan sorunun kaynağına inmeden, sorun üreten yargı organını nesnel ölçüler eşliğinde tespit etmeden sağlam ve sağlıklı çözüm yollarının inşası da oldukça zordur.

Anayasa Mahkemesi adalet ve hukuk düzenin safrası ve sancısıdır.

Bu kaçınılmaz gerçeği kabul etmeden son gelişmeleri kavramak mutlak butlanla batıldır.

Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru incelemelerinde hukuk ve toplum düzenini tahrip edecek kararlar alması, yasa ve anayasa koyucunun iradesini yok sayması, hatta anayasa hükümlerini işlevsiz hale getirmesi vaka-ı adiyeden sayılamayacak bir sapma ve sürüklenme halidir.

Bu mahkeme Resmi Gazete’nin 27 Ekim 2023 tarihli sayısında, Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçilen ve Gezi Parkı Davasında kesinleşmiş 18 yıllık cezası bulunan Şerafettin Can Atalay’la ilgili hak ihlali kararını açıklamıştır.

20 Temmuz 2023 tarihinde yapılan bu kapsamdaki bireysel başvurunun yaklaşık 3 ay gibi kısa sürede sonuçlandırılması ister istemez aynı hassasiyet ve özenin HDP’nin kapatılma davasında da niçin gösterilmediğini akıllara getirmiştir.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan 25 Nisan 2022 tarihinde sanık aleyhine hüküm tesis etmiştir.

Bu karara yönelik istinaf başvurusu tahliye talebiyle birlikte Bölge Adliye Mahkemesi’nin 28 Aralık 2022 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

Devamındaki gelişmeler bugünkü tartışmaları tetiklemiştir.

Yargıtay 3.Ceza Dairesi de 28 Eylül 2023 tarihli kararıyla mahkûmiyet kararını onamıştır.

Yargıya saygı mecburidir, bu kararın gereği TBMM’de derhal yapılmalı, konu kapatılmalıdır.

Yargıtay ile Anayasa Mahkemesini karşı karşıya getiren konu Anayasa’nın 83. maddesinin 2. fıkrasında yer alan dokunulmazlığın iki istisnasından biridir.

Bu istisna hükmüne göre, “seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır.”

Şu anayasal kuralı herkesin idrakinde yarar vardır.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur, bu mahkeme süper temyiz merci sıfatına da sahip değildir.

Bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi’nin görevi, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğini, eğer ihlal varsa bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesiyle sınırlıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin millet vicdanına, adalet ruhuna ve hukuki normlara müzahir ihlal kararları diğer mahkeme kararları için yeniden yargılama sebebidir.

Daha vahimi, Anayasa Mahkemesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı yetki alanını genişleterek yasama ihmali olarak değerlendirdiği konularda kanun yapılıncaya kadar ihlal kararı vereceğini ilan etmektedir.

Halbuki bu mahkemenin yetkileri arasında yasal düzenleme eksikliğini denetlemek diye bir şey söz konusu değildir.

Gazi Meclis, Anayasa Mahkemesi’nin vesayeti altında hiç değildir.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, milletin üstünde ve önünde bir güç de olamaz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oturma eylemi yapan güruhun, Anayasa Mahkemesi’nin yasamayı etkisiz hale getirme girişimini görmezden gelip Yargıtay’a laf etmesi küstahlıktır, hadsizliktir, seviyesizliktir.

Sokak çağrısı yapanlar karanlığa hizmet eden izansızlar ve ilkesizlerdir.

Oturanlara sesleniyorum, siz oturmaya devam edin, Türk milleti size Osmanlı şamarını vura vura 31 Mart’ta kaldırmasını bilecektir.

Ortada darbe, devlet, rejim ve yargı krizi değil, bal gibi Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini aşarak, yasaları ve anayasayı aşındırarak yargısal aktivizmi vardır ve bu kesindir.

Anayasa Mahkemesi yetki alanını genişleterek TBMM’ne ve diğer yüksek yargıya parmak sallamaktadır.

Ve de Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini ihlal etmektedir.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay özelinde süregelen sıcak tartışmanın nihayetinde son ihlal kararına özgü olmadığı, bu tartışmanın esasında siyasi kutuplaşmanın yer almadığı, her iki yüksek mahkeme arasında kararların etkisine ve uygulanmasına ilişkin görüş ayrılığının bulunduğu açıktır.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ı karşı karşıya getiren hukuki açmazın iki nedeni vardır:

Birincisi, Anayasa’nın 83.maddesinin 2.fıkrasındaki dokunulmazlığın istisnasına yönelik amir hükmün hukuki belirliliğe sahip olmamasıdır.

Bu itibarla birbiriyle çelişen pek çok maddesi olan 1982 darbe anayasasının kaldırılıp Türkiye’ye ve Türk milletine yeni, sivil, kapsayıcı ve demokratik nitelikli bir anayasa kazandırmak hepimizin en temel görevi ve gündemidir.

İkincisi de, yeniden yargılama ile yargılamanın yenilenmesine ilişkin yasal düzenlemelerdeki çelişki ve boşluklardır.

Hiçbir kimse ve organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği esasına aykırı hiçbir fiil ve faaliyet koruma göremez, bir hakka sahip olamaz.

Nerede bir suçlu varsa, nerede Türkiye’ye nefret kusan, ihanet eden, silah doğrultan, milli güvenliğimizi, milli birlik ve kardeşlik ruhumuzu bozmayı amaçlayan bir hain bulunuyorsa Anayasa Mahkemesi tarafından hak ihlali kararıyla ödüllendirilmektedir.

Bu olacak iş midir?

Böylesi bir rezaletin neresi adalet ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmaktadır?

Hz. Mevlana’nın şu sözü adaletin özünü deşifre etmesi bakımından ziyadesiyle kayda değerdir.

“Ağaca su vermek adalet, dikene su vermek zulümdür. Adalet bir nimeti yerine koymak, zulüm ise yerinden söküp almaktır.”

Her yanlış karar da zulümdür.

Nitekim Anayasa Mahkemesi zulmün yanında, milletin ve devletin karşısında bir mihrak olarak sivrilmiştir.

HDP’ye yapılacak Hazine yardımına bloke konulmasıyla ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın müracaatını reddeden, PKK’ya para akıtılmasının önünü açan Anayasa Mahkemesi’dir.

Terörist Demirtaş’ın lehine hak ihlali kararı verip 50 bin lira tazminat ödenmesine hükmeden Anayasa Mahkemesi’dir.

Leyla Güven, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Figen Yüksekdağ, Can Dündar başta olmak üzere PKK’lı ve FETÖ’cülere hak ihlali kararıyla can simidi uzatan Anayasa Mahkemesi’dir.

Dağda, ovada, sınır içinde, sınır ötesinde başını ezdiğimiz hainlerin sırtını sıvazlayan Anayasa Mahkemesi’dir.

Türkiye’nin ve Türk milletinin helal haklarını alenen ihlal eden bu muhkeme, muhtemeldir ki, böyle giderse Fetullah Gülen ile Murat Karayılan’a bile hak ihlali kararıyla kucak açacaktır.

Bize göre Yargıtay 3.Ceza Dairesi görevinin gereğini eksiksiz yapmıştır.

Bugünkü sorun yumağının temelinde de Anayasa Mahkemesi’nin vatan ve millete kast eden lekeli kararları bulunmaktadır.

Hakkı çiğnemek için emel ve eylem içinde olanlara hak ihlali kararı vebaldir, Anayasa ve yasa karşıtlığıdır.

Şehidin, şühedanın haklarını yok sayanların yakasından tutmak boynumuzun borcudur.

Milletimizin hayat ve varlık haklarını inkar edenlere sabır göstermemiz söz konusu değildir.

Değerli Arkadaşlarım,

Millet olma hali bugüne kadar ulaşılmış en medeni, en modern, en gelişmiş beşeriyet özelliğidir.

Milletimizi oluşturan her vatan evladı bir ve eşittir.

Türkiye’de sınıflı bir toplum yapısı veya kast sistemi yoktur.

İmtiyazlı bir azınlıktan, seçkin bir zümrenin hâkimiyetinden, hukuken ve siyaseten üstünlüğü olan bir kaymak tabakadan asla bahsedilemez.

Milletimizin her ferdi kanun önünde aynı haklara sahiptir.

Bir asırlık Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından birisi fırsat eşitliğinin tesir ve tecellisidir.

Dağdaki çobanımızla üniversitede ders veren bir akademisyenimiz arasında hukuken ve demokratik haklar açısından hiçbir fark yoktur.

Her neviden ayrımcılık ve bölücülük ayaklarımızın altındadır.

Türkiye ve Türk milletinin tarih, kültür ve sosyolojik varlığında bugüne kadar öteki olmamış, hiç kimse zenci veya yabancı görülmemiştir.

Millet birdir, adı Türk’tür.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye büyük bir aile yapısı kökleşmiştir.

Hatırlarsanız, Anayasa Mahkemesi’nin 61’inci kuruluş yıldönümünde bizatihi Mahkeme Başkanı’nın yaptığı konuşma millet varlığına ağır bir saldırıydı.

Bu şahsın ağzından dökülen çok tehlikeli sözlerin tamir ve tevil imkanı da elbette yoktu.

“Toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak durumundayız.” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanı neyi kast etmişti?

 “Öteki olarak gördüklerimizin ontolojik varlığını kabul etmedikçe bu sağlıklı ilişkiyi kurma imkânı da yoktur.” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın varmak istediği yer neresiydi?

“Kendimize hak gördüğümüzü “öteki”ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız.” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın dilinin altında eveleyip gevelediği asıl düşüncesi, asıl maksadı nelerden ibaretti?

“Demokratik Cumhuriyet’in geleceği hukuksal ve siyasal düzlemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve bu kapsamda yargı bağımsızlığının tam manasıyla hayata geçirilmesine bağlıdır.” açıklamasıyla da PKK’dan HEDEP ve CHP’ye kadar zillet ve ihanet cephesine selam verdiğini uzaktan bakınca anlamayacak kadar saf mı duruyoruz?

Demokratik Cumhuriyet kavramını kullananların kim olduğunu biliyor ve bu şer cephesini tanıyoruz.

Kafası zehirlenmiş Anayasa Mahkemesi Başkanı’na hatırlatırım ki;

Türkiye’de kuvvetler ayrımı netleşmiş, aralarındaki sınır çizgileri kalınlaştırılmıştır.

Dahası yargı bağımsızlığının yanı sıra tarafsızlığı da anayasal hüviyet kazanmıştır.

Anayasa Mahkemesi Başkanı zillet ittifakının yüksek yargıya yuvalanmış hastalıklı koludur.

Bunu reddediyoruz, bu kişinin haddini ve hududunu çok açık şekilde aştığını düşünüyoruz.

Mahkeme Başkanı objektifliğini ve tarafsızlığını kaybetmiş, Türkiye’nin yeni yönetim sistemiyle milli birlik ve kardeşliğine cephe almıştır.

Geldiğimiz bu aşamada karşımıza iki seçenek çıkmaktadır: Ya Anayasa Mahkemesi kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalıdır. 

Mahkeme’nin statüsü, kuruluş ve yargılama esasları ile üye yapısının köklü bir reforma tabi tutulması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

Bunu da yeni bir anayasaya ile hayata geçirmek hedefimizdir.

Teröre yardım ve yataklık suçu somut delillerle belgelendirilen HDP’nin devam edegelen kapatma davasını sekteye uğratan Anayasa Mahkemesi Başkanı ve malum üyeleri şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır.

Terörle mücadelede muazzam fedakârlıklar sergileyen kahramanlarımızın hakkı yenmekte, hukuku hiçe sayılmaktadır.

Bölücülüğün odağı olan partinin kapatılması demokrasi onuru, hukuk namusudur.

Bu ihanet yuvasının kapatılmasını aylardır sürüncemede bırakanları Türk milleti vakti saati geldiğinde mutlaka kapatacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyor başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.


Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey'in TBMM Grup Toplantısı Konuşmaları - 7 Kasım 2023

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Haftalık olağan Meclis Grup Toplantımız münasebetiyle hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Nerede yaşarsa yaşasın, ister yurt içinde, ister yurt dışında; bugünkü toplantımızı takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat mücadelesi veren tüm kardeşlerimize en kalbi selamlarımı gönderiyor, şükranlarımı sunuyorum.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 4.Dönem Mebus Seçimlerini müteakiben 12 Ocak 1920 Pazartesi günü çalışmalarına başlamıştı.

İttihat ve Terakki’nin Balıkesir Mebusu olan alim, fazıl, edip, mütefekkir ve muhterem bir zat olan Abdülaziz Mecdi Tolun Efendi 8 yıl aradan sonra tekrar Meclis sıralarına dönmüş, İkinci Reis Vekilliği görevini üstlenmişti.

O günlerde Meclis’te cesameti artan bir siyasi münakaşa esnasında, bir mebus kendisine hitaben haddi ve hududu aşan bir üslupla şöyle seslenir:

“Hoca bu siyaset işidir. Buna senin aklın yetmez!”

Bu manasız ve yersiz tariz dolu sözlere karşı Abdülaziz Mecdi Tolun Efendi’nin cevabı hazırdır:

“O senin siyaset dediğini ben Mısır’da bir hamaldan öğrendim.”

Muhyiddin İbn Arabî’ye de atfedilen bu hadisenin iç yüzü şu şekilde cereyan etmişti:

Abdülaziz Mecdi Tolun Efendi 1912’den 1918’e kadar ikamet ettiği Mısır’da zahire ticareti yaparken, bir gün işyerinde hamallar un taşıyormuş.

Hamalın birisi, taşıdığı çuvalı birdenbire hızla yere atınca, çuval patlayıp içindeki un yere dökülmüş.

Hamalların başında bulunan ve bu vaziyeti gören kolbaşı çuvalı siyaseten; yani kırmadan, dökmeden, patlamadan indirmesini söylerken, tam aksi bir durumla karşılaşmış.

Mecdi Efendi bu tablodan bir ibret ve siyaset dersi çıkararak kendi kendine şu yorumu yapmış:

“Un çuvalını patlatmadan yere bırakmak meğer bir siyaset işiymiş. Ben, bunu bilmediğim için, şimdiye kadar pek çok un çuvalını patlattım ve sonunda gurbete düştüm.” 

Çuvalın patlaması taşıyanın tecrübe hanesine yazılan nakıs bir fiil olsa da; arka planında tedbirsizlik, dikkatsizlik, ihtiyatsızlık, ilgisizlik, iştahsızlık ve hatta samimiyetten mazur bir hal özetinin varlığı açık ve ortadadır.

Siyaset yalnızca un çuvalını patlamaktan titizlikle sakınmak değil, aynı zamanda hem çuvalı imal edecek kabiliyet hem de içine koyulacak unu üretecek kararlılıktır.

Bizim siyasetten anladığımız da budur.

Uçta yatıp ortada duranlar, tarlası sırtında gezip hilenin harmanını yapanlar, suyu kesik değirmen gibi boşa dönüp duranlar elbette ne siyaset ne de samimiyet iddiasında bulunabilirler.

Siyaset, soğuk tandırdan sıcak ekmek alma hesabı yapanların, rüyasında sinek avına çıkanların, şapkayı ayağına çarığı başına giyenlerin, yalanı kana kana içip de bir damla hakikati yudumlamaktan mahrumiyet çekenlerin harcı olamaz.

Kabuk bağlamış yaraları deşerek siyaset yapılamaz.

Toplumsal yapıyı önce ideolojik mahallelere ayırıp sonra da iki ayrı yakayı birleştirmek amacıyla köprü kurmaya çalışmanın adı da siyaset olamaz.

Türk siyasetinin bir ahlak reformuna, yeni bir kalkınma hamlesine, istikametini milletimizin hedef ve özlemlerinden alan muhtevalı bir toparlanmaya ihtiyacı vardır.

Bunu da Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı gerçekleştirmeye muktedirdir.

Türk milletinin ruhundaki mukadderat ve mukavemeti mayalandıran tarih ve kültür mirasıyla istikbal ve istiklalini muhafaza eden irade ve itibar zenginliği siyasetimizin mihveridir.

Bu mihvere dayanarak önümüze çıkan veya çıkartılan müşkülatları birer birer aşıyor, değişim ve gelişim dinamiklerini kaynağımızla eklemleyerek dengeli ve dirayetli şekilde ilerleme kaydediyoruz.

Günübirlik siyaset yapmıyoruz.

Güdümlü siyaseti tanımıyoruz.

Kuru gürültüden ibaret bir siyaseti takmıyoruz.

Her rüzgâra yelken açmıyoruz.

Her söylenene kulak kabartmıyoruz.

Kof söyleyene, boş söyleyene, çok söyleyene aldırmıyoruz.

Merhum vatan şairimiz Akif’in Nevruz’a isimli şiirinde haykırdığı gibiyiz:

İhtiyar amcanı dinler misin oğlum Nevruz?

Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.

Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme,

Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.

Esaret ile özgürlük arasında mekik dokuyan çürüklerin kime çektiği, kime özendiği, kimlerle özdeşleştiği bellidir, belgelidir, bilinmektedir.

Ama bizim de hangi muhteşem köke çektiğimiz, nereden doğup nasıl doğrulduğumuz bariz ve billur bir gerçektir.

Gönül verdik ülkemize; gönül kazanmak, gönüller almak istiyoruz.

Biliyoruz ki, gökten düşenin parçası bulunur da, gönülden düşenin bulunmaz, bulunamaz.

Bugün hepimizin öncelikli görevi dünyada yaşanan gelişmeleri kavramak ve insanlığın ortak geleceğine ilişkin yapıcı, iyi niyetli, adil, sorumlu ve sağduyulu teklifler getirmektir.

Daha huzurlu, daha güvenli, daha gelişmiş, daha mamur, daha müreffeh bir Türkiye önceliğimiz, böylesi bir dünya da tasavvur ve tahayyülümüzdür.

Bildiğiniz üzere, Orhun Kitabeleri baştan ayağa milli şuur, demokratik ruh, insanlık duygusu ve cihan hâkimiyeti ülküsü ile dolu olup bu kapsamda emsali olmayan bir millet eseridir.

Türk milleti ve onun sinesinden bir hilal gibi parlayıp çıkan Milliyetçi Hareket Partisi, hiçbir zaman dar görüşlü, kısa menzilli, basit hevesli, küçük hedefli olmamıştır.

Fikri ve siyasi mücadelemizin tarih ve kültür çatısı olan Orhun Kitabeleri bu değerlendirmemin taşlara kazınmış beyanı ve bildirisidir.

Devleti ve töreyi müdafaa etmek, milleti ve vatanı her şeyin fevkinde tutmak bize ecdat yadigârıdır.

Nitekim 6.yüzyılda dikilen Yenisey Kitabelerinde Türk milletinin zaman ve mekana sığmayan siyaset felsefesinin hüküm cümleleri yazılıdır.

Tarihimizin kilitli sandıkları açıldıkça içinden göz kamaştıran hazinelerin nasıl çıktığını, milli geleceğimize nasıl ışıklar saldığını bilen biliyor, gören görüyor, bundan feyiz alanlar da ona buna el açıp aman dilenmiyor.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, parlak bir geçmişi onurlu bir gelecekle buluşturmanın arayış ve amacıyla yeni yüzyıla hazırlanıyor.

Bu meyanda siyasi çalışmalarımız istikrarlı, iddialı ve itinalı ölçülerde devam etmektedir.

14 Ekim 2023 tarihinde başladığımız “2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu, Genişletilmiş Bölge İstişare Toplantılarımızın” 5 Kasım 2023 tarihi itibariyle 44 ilimizi kapsayacak şekilde 6’ıncısını yapmış bulunuyoruz.

Elbette bundan sonra da yerimizde durmayacağız, gevşemeye prim vermeyeceğiz, atalete düşmeyeceğiz, vatanımızın her köşesinde vatandaşlarımızla kucaklaşmayı azimle sürdüreceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin temel değer ve birikimlerini yeni atılımların güç merkezi yaparak, onu ilelebet var kılacak bir büyük siyasi ve fikrî hareketin adıdır.

Bu ad ve iddia, dünya var oldukça yaşamaya devam edecektir.

Hiçbir engel yolumuzu kesemeyecektir.

Hiçbir saldırı milletimize hizmet aşkımızı soğutamayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak stratejik hedeflerimizi isabetle belirledik.

Siyasi mücadelede, muhalefet partilerine göre bir adım önde olmamızın esası ve sırrı da buradadır.

Gündeme hâkim olmanın yanında, gelişmeleri hakşinas bir olgunlukla, hakiki bir fikir kuvvesiyle, hakkaniyete saygılı bir üslupla yorumlamak, tıkanmaları aşmak için yeni yollar açmak başlıca gayemizdir.

Hiçbir zaman çorak yere tohum ekmedik.

Hiçbir zaman gölün kenarına kuyu kazmadık.

Öteden beri, siyasetin doğruluğu kadar zamanın da doğru olması gerektiğine yaptığımız vurgunun özü doğrusunu isterseniz bu ifadelerimde saklıdır.

İlkelerimizden ödün vermedik, irademizden şaşmadık.

Tutarlığımızdan caymadık, irfanımızdan sapmadık.

Birileri gibi ülkü ve ülke sevdamızı asla ve kat’a bahis konusu yapmadık, siyasi müzayedeye bırakmadık, pazarlık malzemesi görecek kadar alçalmadık, ufalmadık, ufalanmadık.

Biz milletimizin uğruna varlığımızı adadık.

Bir doğru imanın, bin eğriyi düzelteceğine inandık.

Ezbere bir hayatın izini takip etmedik.

Eskiyle yeninin arasına sıkışıp kalmadık.

Fildişi kulelerde milliyetçilik taslamadık.

Milletimizle iç içe olduk, milletimizle aynı hizada durduk, hülasa millet biziz, biz milletiz dedik.

Siyasi muhitler arası sürekli göçenlerle, çıkarlarının gemiyle yön değiştirenlerle ne işimiz olmuş, ne de ilişkimiz olacaktır.

Biz bakacak yüze basmayız, bastığımız yüze de asla bakmayız.

Buz üstüne bina yapıp içine girenler, ilk güneşte batacaklarını peşinen hesap edemeyen ahmaklardır.

Terazisi çamurdan olanların dirhemi kumdandır.

İnancı sahte olanların iradesi kumandalıdır.

Nasıl ki, bir topal pire bir gecede yedi yastık dolaşırsa, siyasi devşirmeler de hiç ara vermeksizin buradan oraya savrulup duracaklardır.

Kendi evindeki dolu testiyi, kendi evindeki bol tepsiyi görmeyip, başkasının avucundan damla damla su içmeye kalkanların, lokma lokma ekmek yemeye çalışanların ne kandığı, ne de doyduğu vakidir.

Eline aldığı kadife kılıflı hançeri saplayacak beden arayanlar, günü geldiğinde aynı nankörlüğün, aynı namertliğin, aynı nimet bilmezliğin kurbanı olacaklarını asla unutmamalıdır.

CHP’nin 38’inci Büyük Kurultayı’nda Genel Başkanlık yarışını kaybeden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Sırtımdaki hançerlerle seçime girmek zorunda kaldım” itirafı gecikmiş, miadı geçmiş bir itiraf, beyhude bir sızlanmadır.

O hançer tutan ellerin, yanına yöresine geldiğinde iyilik meleği olmadığını Kılıçdaroğlu’nun da bilmesi gerekiyordu.

Hiç kuşkusuz CHP’deki Genel Başkan değişimi bizim konumuz ve gündemimiz değildir.

Kurultay delegeleri kararını vermiş, bize de saygı duymak ve hayırlı olsun demek düşmüştür.

Üzüldüğümüz husus, Atatürk’ün kurduğu partinin büyük kurultayında şehitlere rahmet dilemek yerine casuslara, teröristlere, işbirlikçilere, kiralık gazetecilere selam gönderilmesidir.

Kalem selamdan, selam kelamdan önce gelir.

Bir selam bin hatırdır.

Selam Allah’ın selamıdır, ancak teröriste selam veren sırtına ihanetin semerini vurmuş demektir.

Cumhuriyet’in ve CHP’nin 100’üncü yılında, genel başkanlığa aday isimlerin kurultay salonundan terörist Demirtaş’a selam göndermesi PKK’yı selamlamaktır, kahpe pusuları selamlamaktır, kanlı saldırıları selamlamaktır, bölücülüğü selamlamaktır, melanet ve rezalete selam durmaktır.

İlk tuğla yanlış konulmuş, ilk düğme yanlış iliklenmiş, ilk adım boşluğa atılmıştır.

CHP’nin 38’inci Büyük Kurultayı’nda Kuvayı Milliye reddedilmiş, Milli Mücadele inkar edilmiş, 100 yıllık geçmişin hatıralarıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetleri yok sayılmıştır.

Çam dalından ağıl olur mu? Elbette olmaz. 

Biliniz ki bu tiplerden de millete ve ülkeye hayır gelmez, gelemez, gelmeyecektir.

Biz Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerini inşa, imar ve ihyanın peşindeyiz.

Tavsiyem odur ki, hiç kimse hesap hatası yapmasın, küçülmüş siyasetçilerin zillet projelerine Türkiye’yi asla teslim etmeyeceğiz.

Ne esef verici bir durumdur ki, ülkesine sırt dönmüş, milletine yüz çevirmiş, milli meselelerle ihtilafa düşmüş ikiyüzlü bir muhalefet anlayışı karşımızdadır.

CHP yönetimine hakim olan siyasi akıl rehinli ve hacizlidir.

Bunların irtibatları ve ilişki ağları sancılı ve karanlıktır.

CHP yönetimine diyorum ki;  Selahattin Demirtaş teröristtir, HEDEP bölücüdür, siyasetteki nifak tohumu ve ayrık otudur.

Osman Kavala Soros’çudur, casustur, suçludur ve cezasını çekecektir.

Değerli Arkadaşlarım,

2023 ve takip eden yıllar Türkiye’nin dev gibi ayağa kalkışına sahne olacaktır.

Bunu sağlayacak irade Cumhur İttifakı’dır.

Cumhur İttifakı, sınır ötesinde terörün başını ezen mücadeledir.

Cumhur İttifakı, Ege ve Doğu Akdeniz’de silah çeken ahlaksızlara milli duruş gösteren cesarettir.

Cumhur İttifakı, Türkiye’ye sahip çıkan, Türk milletine hizmetkârlıkta sınır tanımayan inanmışlıktır.

Cumhur İttifakı vatandır, mukaddesattın zırhıdır, mukadderatın kilididir.

Bizim zillete düşürülecek bir ülkemiz yoktur.

Bizim inançlarımıza sövenlere tahammülümüz yoktur.

Bizim etnik ve mezhep bölücülüğü yapanlara hoşgörümüz yoktur.

Bizim çetelere, suç örgütlerine, emperyalizmin güdümüne girmiş muhalefet partilerine, satılmış aydınlara, kiralık kalemlere, kursağından geçen bir lokmayı bu ülkeye borçlu olup da ihanet eden şeref yoksunlarına tavizimiz olmayacaktır.

İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında, mütehakkim arzularla tesis ve tezahür eden küresel sistem çetin sınamalar eşliğinde çok ciddi sarsıntılar geçiriyorken hata yapma lüksümüz yoktur.

Coğrafyalar sert kutuplaşmaların, kaynak alanı bölgesel, tesir alanı küresel nitelikli çatışmaların baskısı altındayken muhakkak surette hazırlıklı, temkinli ve uyanık olmak zorundayız.

Ülkeler arası irtibat ve ilişki ağlarının üst üste darbe aldığı, Filistin’de soykırımın yapıldığı, dehşet verici insanlık suçunun işlendiği bu dönemde zalimlerin karşısında mazlumların yanında durmalıyız.

Çocukların katline sessiz kalamayız.

Yüzü gözü kan revan içindeki bebeklerin yürek parçalayan hallerine tepkisiz duramayız.

Bir halkın imhasına da göz yumamayız.

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışı bozuk ve bulanık bir anlayıştır.

Nihayet o yılanın bir gün zehirli ağzını açarak bize de dokunacağını şimdiden öngörmek mecburiyetindeyiz.

Bugünkü dünya vasatında krizlerin biri biterken diğeri başlamaktadır.

Müesses paradigma her yanından tahrip olurken, beşeriyetin barış, huzur ve güvenlik açığı tehlikeli şekilde genişlemektedir.

Sözde medeni ülkelerin hepsi Gazze’deki yıkım karşısında üç maymunu oynamaktadır.

Uluslararası toplum felçli, uluslararası hukuk ayaklar altında, küresel vicdan buzlu ve sislidir.

Ne var ki, önü alınamayan, kendiliğinden organize olan kalabalıklar İsrail saldırılarını farklı başkentlerde protesto etmektedir.

İsrail’e nefret ve lanet yağmaktadır.

Masumların hayat hakları savunulmaktadır.

Buna rağmen Gazze havadan ve karadan gene abluka altındadır.

Sivillerin yerleştiği kamplar vurulmaktadır.

Hastaneler, okullar, ibadethaneler, çocuk parkları bombalanmaktadır.

Gazze’de korkunç bir katliam günbegün genişleyip yaygınlaşmaktadır.

Bu gidişat durmazsa, bu soykırım sonlanmazsa, Ortadoğu her ihtimale açık olacaktır.

Silahlar derhal susmalı, ateşkes sağlanmalıdır.

Türkiye’nin önerisi olan Uluslararası Barış Konferansı gecikmeksizin toplanmalıdır.

İsrail ve Filistin arasında kalıcı barış için yarın bile geçtir.

Daha fazla kan dökülmemelidir.

Daha fazla çocuk hayattan koparılmamalıdır.

Süregelen çatışmalar dinler ve medeniyetler arasında bir cepheleşmeye ve silahlı mücadeleye dönüşmemelidir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın sabırlı, gayretli, haktan ve hakikatten yana adımları mutlaka karşılık bulmalı, taraflı tarafsız herkesçe desteklenmelidir.

5 Kasım gecesi Ankara’ya gelen ABD Dışişleri Bakanı’na Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın simgesel mesajlarla birlikte İsrail zulmünü bir kez daha ifade etmesi bize göre son derece anlamlı ve değerlidir.

İsrail’in barbar saldırılarına itiraz etmek herkesin, özellikle her devlet ve siyaset insanının ortak mükellefiyetidir.

Filistinlileri Mısır Çölü’ne sürmek için zemin oluşturan, Tevrat’tan alıntılar yapıp soysuz bir savaşa gerekçe bulmaya çalışan cani zihniyetin insan ve inanç haklarını ihlal etmesi hesabı sorulması gereken bir suçtur.

Bu suçun bedeli ise inşallah bu dünyada ödetilecektir.

Allah indinde son din İslam’dır.

Dinin koruyucusu Allah’tır.

Galip olan da Allah’tır.

İsrail terörüne karşı Türkiye’nin duruşu hamd olsun sağlamdır.

Duamız ve desteğimiz Filistinli kardeşlerimize yöneliktir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin alacağı ve tatbik edeceği her karar ve politikanın sonuna kadar yanındadır.

Muhterem Arkadaşlarım,

Terörizmin ablukası, ekonomik operasyonlar, hegemonya kavgaları, bölüşüm mücadeleleri, diplomatik gerilimler, siyasi oyunlar, ticaret savaşları, yayılmacı politikalar, insani dramlar çözülmeyi bekleyen liste başı sorunlardan en mühimleridir.

Maalesef huzursuzluk küreselleşmektedir.

Yaygın ve yoğun adaletsizlik küresel vicdanı yaralamaktadır.

Açlık, yokluk ve zulüm altında çırpınan yüz milyonlarca mazlumun içler acısı durumu insanım diyen herkesi derinden sarsmaktadır.

Beşeriyet istikrara ve refaha adeta susamış haldedir.

Soğuk Savaş yıllarının sona ermesini takiben kurulduğu iddia edilen tek kutuplu dünya şablonu ağır hasar alarak yerini merkezkaç güçlerin öne çıktığı çok merkezli yeni bir siyasi tasarıma bırakmak üzeredir.

Neo-liberalizmin haksızlık yakıtıyla yüzdürülen, pusulası ve dümeni vicdansızlık olan korsan gemi her tarafından su almaktadır.

Ancak sancılı gelişmelerin ve önümüzdeki riskli yılların nasıl bir dünyanın doğumuna beşiklik yapacağı henüz cevabını bulamamış bir muamma olarak da karşımızdadır.

Komşu coğrafyalarda yaşanan buhranları, kronik anlaşmazlıkları, diyaloglardaki tıkanmaları, katılaşan sosyal ve siyasal ilişkileri ana hatlarıyla gözden geçirdiğimizde milli varlığımızı ve milli bekamızı can pahasına koruma sorumluluğumuz çok daha iyi anlaşılacaktır.

Artık devir değişmiştir.

Köprünün altından çok sular akmıştır.

Çok şükür dünyaya ümit ve huzur vaat eden bir Türk kuşağı doğmuştur.

Devir artık Türk devridir.

Bu çerçevede olmak üzere, mâzi kayıtlarının aydınlığında, Anadolu mutasavvıfları arasında İsmail Hakkı Bursavî’nin 1725 yılında fitilini ateşlediği bir damarın varlığından bahsedilmektedir.

Bu manevi büyüğümüzün şu sözleri, hem tarih, hem de içerik bakımından zihinlere kazınacak önemdedir:

 “Âdem cennetten lisan-ı Türkî ile  ‘kalk’ demekle kıyam edib çıkmıştır. Zira dünyada ahir tasarruf Türkündür. 

Milliyetçi Hareket Partisi olarak uluslararası ilişkilerde vizyoner bir bakış ve kavrayışı esas alan “Türk Kuşağı: Türkiye’nin Büyük Stratejisi” isimli çalışmayı hazırlayıp kamuoyunun bilgisine sunduğumuz hepinizin malumudur.

Dünyanın kalbi Türk Kuşağı’nda atmaktadır.

Geleceğin yükselen gücü Türk Kuşağı’dır.

Barış, huzur, refah, kardeşlik, istikrar, adalet ve hakkaniyet Türk Kuşağı’nın müjdesidir.

Türk Devletleri Teşkilatı 10’uncu Zirvesi 3 Kasım 2023 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılmıştır.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Cömert Tokayev’in ev sahipliğinde “Türk Devri” temasıyla Astana’da düzenlenen Zirve dünyaya müessir ve müstesna nitelikli bir mesaj vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefleriyle Türk Devri’nin tutuşan meşalesi takdir edilecek ve hürmet duyulacak bir aydınlığın habercisidir.

Türk dünyasının birlik ve beraberlik ruhu her alanda kökleşmeye başlamıştır.

Bazı çatlak seslere rağmen tarihçilerin önemli bir bölümü 16’ıncı yüzyılı Türk Yüzyılı olarak tanımlamışlardı.

Allah’a çok şükür önümüzdeki yüzyıl ikinci Türk Yüzyılı olacak, Türk kültür ve medeniyeti eski görkemli günlerine tekrar vasıl olacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, dünyanın umudu Türk Devri’dir.

Yerden havaya toz kalkar, havadan yere rahmet iner, her kap kendine sızar, Türklük kıyamete kadar yaşar.

Millet kavramını tartışmaya açmak ve mensubiyet üzerinde kuşku uyandırmak için pusuya yatanlar,

Alt kimlikleri dirilterek etnisite temeline dayalı, ayrışmış bir toplum oluşturmak amacıyla ortam yoklayanlar,

Millete ait değerleri eleştirerek, milli tarih ve ecdadımız üzerinde tereddüt meydana getirmek için hava koklayanlar,

Bu yolla millet varlığından, milli kimliği zayıflamış, toplumsal bütünlüğü aşınmış şaşkın yığınlar yaratmak için fırsat kollayanlar Türk Devri’nde tasfiye edileceklerdir.

Haksızlıklar karşısında sinmek ve suskun kalmak Türklüğe yabancıdır.

Mazlumlara sırt dönmek mertliğin ve Türklüğün kitabında yazmayan acizliktir.

Büyük bir Türk milliyetçisi olan Vani Mehmet Efendi 17’inci yüzyılda demişti ki:

“Türkler, Kuran’da sözü edilen Zülkarneyn’in Oğuz Han olduğunu söylerler ki, bu konuda kuşkuya neden olacak hiçbir şaibeli nokta yoktur.”

Kehf Suresi’nin 86’ıncı ayetinin tefsirinde; Cenab-ı Allah’ın Zülkarneyn’i yeryüzünde güç, kuvvet, ilim, irfan, her türlü maddi ve manevi imkana sahip bir lider kıldığı anlatılmaktadır.

Yüce Kitabımızdaki ilahi hüküm aynısıyla şudur: “Nihayet güneşin battığı yere varınca, güneşi kopkoyu bir suda batıyormuş gibi gördü. Orada bir topluluğa rastladı. “Ey Zülkarneyn! Onları ister cezalandır, ister onlara karşı iyi davran!” dedik.

CHP kongresinde teröristlere selam verilsin, bizim de selamımız Türk ve İslam yurtlarına gitsin.

Onlar hainleri selamlasın, biz Türk Devri’ni gururla, onurla, heyecanla, bahtiyarlıkla ve ayakta hep birlikte selamlayalım.

Türk Devri’nin mimarları Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, Özbekistan Cumhurbaşkanına, Kazakistan Cumhurbaşkanına, Azerbaycan Cumhurbaşkanına, Kırgızistan Cumhurbaşkanına, gözlemci ülkeler olan Türkmenistan Cumhurbaşkanı ile Macaristan Başbakanına en derin şükran hislerimle teşekkür ediyorum.

Kıbrıs Türk Devleti’nin önümüzdeki Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’nde gözlemci üye statüsüyle yer alacağına inanıyor, 3 Kasım Astana Zirvesi’nin Türk milletine ve Türk devletlerine hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum.

Değerli Milletvekilleri,

Önümüzdeki Cuma günü, yani 10 Kasım’da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete irtihalinin 85’inci yıldönümünü anacağız.

Ölüm raporunu imzalayan dokuz tıp profesörünün aynen dediği şuydu: “10 Kasım 1938 Perşembe sabahı, saat dokuzu beş geçe, muazzez ve büyük hasta terk-i hayat eylemiştir.”

Aziz Atatürk fani bir insandır, ömrü hem sayılı hem de sınırlıdır.

Fakat geride bıraktığı muhteşem eserleri, muazzam emanetleri, müstesna hizmetleri, muhterem mücadeleleri maşeri vicdanda, milli hafızada ebediyen varlık hükmünü koruyacaktır.

"Bir arada ve bağımsız olarak yaşama azim ve iradesi kırılmadıkça bir milletin asla yok edilemeyeceğini” herkese ispat ederek mazlum milletlerin istiklal mücadelelerine örnek olan Atatürk’ü yüzyılın dehası yapan özelliklerinin başında, "kuvvetli öngörüsü” gelmektedir.

Atatürk, Türk milletinin varlığına kast eden her türlü sinsi tertibin farkına vararak onları deşifre etmiş, milleti uyandırmış, Türk milletinin yolunu aydınlatmıştır.

Her alanda bağımsız olmayı esas alan, milli menfaatlerden taviz vermeyen, baskıya, dayatmaya, esarete karşı geri adım atmayan bir politika izlemiş, tüm dünyanın Türkiye’ye gıptayla bakmasına neden olmuştur.

O,  Türk milletinin tarihi ve milli ortak değeridir.

Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini verdiği zorlu dönemde yaşananlar her Türk vatandaşının çok iyi öğrenmesi ve ibret alması gereken bir dönemdir.

Çünkü Büyük Atatürk’ün de dediği gibi, Türk milletinin; "Şahsi menfaatlerini düşmanların siyasi emelleriyle birleştirebilecek gafillerin ihanetleriyle” her zaman karşılaşması mümkündür.

Atatürk; bir yandan Türk milletinin kendine olan güvenini, var olma kararlılığını güçlendirirken; diğer yandan da milletin arasına nifak sokan art niyetlilerle mücadeleye öncelik vermiştir.

Bu nedenle; "Türk milletinin gurur duyduğu, feyiz aldığı değerleri yıpratarak güven duygusunu yok etmek isteyenlerin” hedeflerinden biri de Atatürk olmuştur.

Selanik’teki pembe boyalı evin ikinci katındaki ocaklı odada doğan, 57 yıllık bir hayata devasa bir tarihi sığdırıp İstanbul Dolmabahçe’de rahmeti rahmana kavuşan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Türk nesilleri her daim saygıyla hatırlayacaktır.

10 Kasım esasen bir matem günü değil, Aziz Atatürk’ü idrak vesilesi, düşüncelerini ifade vetiresi, eserlerini muhasebe veçhesi, Cumhuriyet’i öncesi ve sonrasıyla kavrama vefasıdır.

Bizatihi dile getirdiği şu sözleri bizim için paha biçilemez değerdedir:

“Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.”

Türklüğün medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyetinin, bundan sonraki inkişafı ile istikbalin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacağından şüphe duymuyordu.

Devamında aynen dediği şuydu: “Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, dileğim şudur: Beni hatırlayınız.”

Elbette her zaman hatırlayacağız, her ortamda da hatırlatacağız.

Milli Mücadele’nin Lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 85’inci yıl dönümünde saygıyla, minnetle, rahmetle anıyorum.

Türk milleti hiçbir güce eğilmeyecek, vatan evlatlarının özündeki cevheri ortaya çıkartarak şer odaklarının heveslerini kursaklarında bırakacaktır.

Bu vesileyle Kurtuluş Savaşı’nın isimli isimsiz nice kahramanına, şehitlerimize, elleri öpülesi ceddimize de Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.

Sözlerime son verirken siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve muhterem misafirleri bir kez daha saygıyla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.


Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey'in TBMM Grup Toplantısı Konuşmaları - 31 Ekim 2023

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Türkiye Cumhuriyeti devleti, hızla akan tarih sürecinde 2123’e kadar uzanacak yeni bir yüzyıla girmiştir.

Bu yüzyılın adı da Türk ve Türkiye Yüzyılıdır.

Cumhuriyetin kurucu felsefesi, kuruluş ilkeleri, kucaklayıcı temel değerleri önümüzdeki yüzyılda da stratejik güç kaynağımız olacaktır.

Bugün Cumhuriyet’imizin yeni yüzyılının ilk grup toplantısını milli bir heyecan içinde gerçekleştirmenin bahtiyarlığı ve bereketiyle toplanmış bulunuyoruz.

Bu haftaki konuşmama geçmeden evvel müstesna heyetinizi saygılarımla selamlıyor, en iyi dileklerimi paylaşıyorum.

Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık mücadelesi veren tüm kardeşlerimize halisane selamlarımı iletiyorum.

Kurtuluş Savaşımızın mümtaz lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile dava, silah ve ülkü arkadaşlarının, Milli Mücadele’de kan ve ter döken bütün kahramanlarımızın kutlu hatıralarını hürmet, minnet, rahmetle yad ediyorum.

Ayrıca tarih boyunca Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden elleri öpülesi ecdadımıza; her biri destan destan büyüyen aziz şehitlerimize; milli bekanın, milli istiklalin, milli varlığın yılmaz ve yıkılmaz tüm neferlerine Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyorum.

3 yıl 3 ay 22 gün süren Milli Mücadele’nin nihai sonucu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir.

29 Ekim 1923 tarihine kolay gelinmemiştir.

Cumhuriyet’in ilan edildiği ilk Meclis binası inşaat halinde bir binaydı.

Yapımına 1915 yılında başlanmıştı.

Pencereleri camsızdı. Çatısında kiremit bulunmuyordu. İç sıvası yapılmamıştı. Elektrik hiç yoktu.

Kahvehanelerden toplanan gaz lambaları tavandan sarkıtılmıştı.

Başkanlık kürsüsünün arkasındaki duvarda çatlak vardı.

Ali Fuat Paşa’nın seccadesi o çatlağa örtülmüştü.

Mekteplerden sıralar getirilmiş, odun sobası kurulmuştu.

O tarihte Ankara’da kiralık ev yoktu. Olsa da para yoktu.

Dönemin mebusları öğretmen okulunda 25 kişilik koğuşlarda yatıp kalkıyorlardı.

Karyolalar yetmediğinden yer yatakları yapılmıştı.

Mebus başına 55’şer kuruş toplanmış ve tabldot sistemi kurulmuştu.

Meclis tutanakları dilekçe kağıtlarının arkasına ve hatta kese kağıtlarına yazılıyordu.

Bu zorlu şartlar altında, kurşun gibi ağır senelerde yedi düvele boyun eğilmedi ve Cumhuriyet doğdu.

29 Ekim 1923 tarihinde Teşkilatı Esasiye Kanununda yapılan bir değişiklikle, Türkiye’nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğu belirlenmiş, böylelikle cumhurun mutlak egemenliği belgelenmişti.

Aziz Atatürk Nutuk’ta Cumhuriyeti, “Milli hâkimiyet esasına dayanan halk hükümeti” şeklinde tanımlayarak can alıcı bir noktaya temas etmişti.

Müstevlilerin kanlı postalları yurdumuzu baştan ayağa çiğnerken bile Cumhuriyet fikri Mustafa Kemal Paşa’nın vicdanında milli sır gibi taşınıyordu.

Nihayet bu sırrın mahiyetini Nutuk’ta şöyle anlatmıştı:

“Devlet idaresini, cumhuriyetten bahsetmeksizin, milli hakimiyet esasları dairesinde, her an cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeye çalışıyorduk.”

Adım adım yürütülen bu temin ve temerküz süreci Cumhuriyet’in tecellisiyle sonlanmış ve sonuçlanmıştır.

Milli Mücadele’nin en müessir özelliği askeri, siyasi ve diplomatik hamlelerinden ziyade muazzam bir fikir kudretine dayanmasıdır ki, bu somut gerçek milletimize yeni ve milli bir devlet kazandırmıştır.

Hedefi olmayan, hevesi olmayan, heyecanı olmayan, üstelik bir fikir haysiyetinden feyzini almayan bir mücadelenin başarıya ulaşma şansı yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılında belirli periyotlarla nükseden ve nevzuhur krizleri yeşerterek ciddi tehlikelere yol açan devlet, sistem ve rejim tartışmaları, bununla bağlantılı siyasi ve ideolojik kamplaşmalar, hepinizin bildiği üzere hızımızı yavaşlatmış, enerjimizi azaltmış, şevkimizi aşındırmıştır.

Fakat ağır sorunlara teslim olmak yerine onlarla başa çıkma dirayeti ve direnci gösteren aziz milletimiz kalıcı mutabakat ve müdahalelerle tarihi istikamet ve iradesinden şaşmamış, ülkesine ve devletine sahip çıkmaktan asla vazgeçmemiştir.

Şu an Türk tarihinin yeni bir eşiğindeyiz.

Yüzyılda bir şahit olacağımız kader ve kavşak noktasındayız.

Cumhuriyet’in ilk yüzyılının bilgi, bilinç ve birikimleriyle, aynı zamanda müteyakkız ve mütekamil yapısıyla Türk milletinin ve Türkiye devletinin önümüzdeki yüzyılda muktedir fermanını dünyaya okumak için azimliyiz, hazırlıklıyız, inanç doluyuz.

Yeni yüzyılın öznesi, cazibe merkezi, ana yörüngesi, kutup başı Türkiye Cumhuriyeti olacaktır.

Zamanda ve mekanda üstünlük Türkiye’ye geçecektir.

Bunu sağlayacak güç cumhurla birlikte onun ruh kökünden doğan Cumhur İttifakı’dır.

Türk ve Türkiye Yüzyılı başlamıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi; “Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.”

Türk milleti Cumhuriyet’le birleşmiş ve bütünleşmiştir.

Türk milleti Cumhuriyeti özümsemiş ve Cumhuriyet’le özdeşleşmiştir.

29 Ekim 2023 Pazar günü Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümü kutlamaları şükürler olsun şölen ortamında, muazzam bir coşku havasında yapılmıştır.

İl ve ilçelerimizde düzenlenen fener alayları, toplu gösteri ve yürüyüşler milli birlik ve beraberliğimizin sönmeyecek meşalesi gibi parlamıştır.

Millet, mukadderatıyla ve tarihi müktesebatıyla kucaklaşarak tek nefes olmuştur.

Vatanımızın her yöresi bayraklarla donatılmıştır.

Caddeler, sokak araları, binalar, yollar, köprüler, haneler, deyim yerindeyse maşeri vicdan bayraklarla süslenmiştir.

Merhum Şairimiz Arif Nihat Asya diyor ya;

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Havada uçan jetlerimiz, karada uygun adımla yürüyen kahraman askerlerimiz, İstanbul Boğazı’ndan sırayla geçen ve gözlerimizi kamaştıran savaş gemilerimiz dosta güven, düşmana da korku salmıştır.

Bu suretle eğilmeyecek başımız, inmeyecek hilalimiz, işgal ve istilalara eyvallah etmeyecek güçlü irademiz dünyaya tebliğ edilmiş, bundan rahatsız olanlara da dimdik duruş sergilenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümü şerefli tarihimizin parlak geleceğe geçiş etabı, hayatı ve hadiseleri Türkçe okuma ve halkın egemenliğiyle kavrama erdemidir.

Aziz Atatürk’ün, Ankara Hipodromu’nda 10’uncu yıl Nutku münasebetiyle yaptığı konuşmasının son cümleleri aynen şöyleydi:

“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar kabiliyeti, bundan sonraki gelişimi ile geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. 

Türk milleti! 

Sonsuza akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, mutluluklarla, huzur ve rahatlık içinde kutlamanızı gönülden dilerim.  Ne Mutlu Türküm Diyene!”

Aziz Türk milletinin ve siz muhterem arkadaşlarımın bir kez daha 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümünün nice göğüs kabartan yükselişlere, devleşen hamlelere vesile olması dileklerimle tebrik ediyor, mübarek olsun diyorum.

Ebediyen yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.

Kıyamete kadar var olsun büyük Türk milleti.

Muhterem Arkadaşlarım,

Türkiye Cumhuriyeti, sözde medeni ülkelerin merhamet ve müsamahası ile kurulmadı.

Bağımsızlığını bir lütuf sonucu elde etmedi.

Dahası hiçbir zaman sömürü çarkına sıkışıp kalmadı.

Türkiye Cumhuriyeti, senaryosunu dönemin küresel güçlerinin yazdığı aciz, esir ve ezik rolü oynamayı reddeden Türk milletinin hakimiyet ve hükümranlık timsali olarak serpilip sivrildi.

İftiharla söylemek gerekirse Türkiye Cumhuriyeti, asil, haysiyetli ve haklı bir savaşın muhteşem bir neticesi olarak tezahür etti.

Vatanın bağımsızlığı ve milletin hürriyeti uğruna ölümü göze almış kahramanların, Türk milletini ayağa kaldırma stratejisinin zafer tacı bilinsin ki Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Devletimiz, imha edilmek istenen bir coğrafyada tıpkı Anka Kuşu misali küllerinden doğan Türk milletinin başı dik, onurlu ve bağımsız yaşama azmini, çelikten iradesini temsil eden bir inanç, bir iman ve eşsiz bir kahramanlık abidesidir.

Muazzez varlığını yok etmeyi amaçlayan bütün muhasım saldırıları ve ihanetleri tarih, kültür, irade ve iman kuvvetiyle aşan Türk milleti, Allah’ın izniyle yeni yüzyıla da mührünü vuracaktır.

Kaldı ki gayemiz ve gayretimiz bu hedefin gerçekleşmesine hizmetle mükelleftir.

Bugün devlet ve milletçe karşılaştığımız meselelerin gerçekçi ve tarihi bir analizle çözülmesinin mümkün olabileceğini düşünüyorum.

Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki anlayış ve amaçların yeni yüzyılda da kılavuz nokta olacağı kanaatindeyim.

Bugün Cumhuriyetimizin maruz kaldığı tehditleri daha iyi değerlendirebilmenin yolu, kurtuluş yıllarında verilen mücadele ile devletimizin temellerinin atıldığı dönemleri ayrıntılarıyla bilmekten geçmektedir.

İç ve dış işgal cephesinin tahrik, taciz, tahrip ve tertibiyle korkunç tehlikelere muhatap kalan milletimiz kendi geleceğini belirleme imkânını Cumhuriyet’imizin ilanı ile bulmuştur.

Türk milletinin eseri olan bu olağanüstü sonuç, daha sonraki dönemlerde bağımsızlık heyecanı duyan mazlum milletlere de esin kaynağı olmuş, örnek ve öncü bir nitelik taşımıştır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti; kuruluş temelini, egemenlik hak ve sınırlarını, bin yıla yaklaşan bir tarih tecrübesi ve milli değerler üzerinde inşa etmiştir.

Cumhuriyet, bu açıdan sadece bir yönetim değişikliği veya yeni rejim ihdası değil köklü ve derinlikli bir sosyo-kültürel gelişimin ve milletleşme sürecinin geçmişle bütünlük içindeki yeni bir aşamasıdır.

Tanzimat’la birlikte reayadan ahaliye doğru başlayan sosyo-politik dönüşüm süreci, Meşrutiyet’le ahaliden halka yönelmiş; eşit ve hür bireyleri temsil eden vatandaşlık anlayışına da Cumhuriyetle kavuşmuştur.  

Cumhuriyet, vatandaşlarımız arasında, eşitliği ve katılımı sağlarken, demokrasiye yönetim açısından işlev, sosyolojik olarak beşeri bir taban kazandırmıştır.

Bu durum aynı şekilde milliyetçi siyasetin de hareket ve çıkış noktalarından birisini teşkil etmiştir.

Bilindiği üzere demokrasi toplum içinde değişik düşünce ve fikirlerin serbestçe temsil edilmesi ve kişilerin bunlardan dilediklerine taraf olması esasına dayanmaktadır.

Bu çerçevede demokrasinin en iyi uygulanabileceği sistemin de cumhuriyet olduğu aşikardır.

Cumhuriyet; demokrasiyi geliştiren en iyi yönetim biçimi, kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alan en iyi sistemdir.

Türkiye Cumhuriyeti yüksek demokrasi standartlarına aşama aşama ulaşmaktadır.

Bunun hilafına kurnazca inkarcılığa sapanlar bizim nazarımızda demokrasiyi demagojiyle hırpalayan sorumsuz ve sağduyu yoksunu siyasi müflislerdir.

Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümünde, bilhassa muhalefet cenahından aynı anda, benzer cümlelerle, zannedersiniz ağız birliği etmişçesine demokrasi sorgulaması işitilmiştir.

Demokrasiden bihaber siyasi çıkarcılar söz oyunlarıyla, dolaylı ifadelerle esasen Cumhuriyete yönelik potansiyel hazımsızlıklarını, bir kor halinde kafalarının içinde yer etmiş tahammülsüzlüklerini eşzamanlı seslendirmişlerdir.

Eğer bu zevata hasbelkader kulak verirseniz alayından buram buram sahte Cumhuriyet sevgisi duyulacaktır.

Ancak yalın ve çarpıcı gerçek bu değildir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hafta sonu yaptığı bir konuşmasında gene çürük tahtaya çivi çakmanın gayretkeşliğine sürüklenerek demiş ki: “görevimiz Cumhuriyeti, demokrasiyle taçlandırmaktır.”

İddiasını ispat edecek bir siyaset ve hayat gerçeğinden bahsetmek mümkün değildir.

Çelişkiler içinde bocaladığından yanlışı savunacak gerekçe imalinde mola vermeden ilerlemektedir.

Cumhuriyet, demokrasi olmadan nasıl yaşayacak, nasıl ayakta duracaktır? Kılıçdaroğlu söylesin de öğrenelim.

Halk egemenliğine dayanan Cumhuriyet’in demokrasiden mahrumiyeti hangi akla ve mantığa sığabilecek bir ifade sefaletidir?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.” sözünü haydi okumasını geçtikte, tesadüfen de olsa Kılıçdaroğlu hiç duymadı mı?

CHP Genel Başkanı’nın Cumhuriyeti fikir bazında idrakten mahrum olması üzeri örtülemez bir ayıp, arkaik bir açmazdır.

Cumhuriyeti kurduklarını söyleyen Kılıçdaroğlu’nun tahsis ve tadil edilmesi zaruri olan bir yanlışı vardır.

Çünkü Cumhuriyeti yıkmak maksadıyla tecessüm eden zillet kervanına girenlerin kurucu onurdan, kuruluş şerefinden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muhteşem emanetlerinden en küçük ilham, ders ve ibret almadıkları saklanamaz boyutlardadır.

Bu kapsamda Atatürk, adeta Kılıçdaroğlu gibilerine mesaj vererek Nutuk’ta şunları söylemişti:

“Gelecek nesillerin, Türkiye'de cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsiz bir surette hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek hayrette kalacağını asla unutmayınız.”

İYİ Parti Başkanı da ülkemizin demokrasi krizinde olduğunu söylemiş.

Elbette bu söylemiyle halt etmiş, çam devirmiş, hezeyana gömülmüş, siyaset ve fikir yoksulu olduğunu tekraren gözler önüne sermiştir.

Kriz demokraside değil, Türkiye’ye karşı muhalefet mevziisinde buluşan kimlik kaybına uğramış partilerdedir.

Demokrasi cahillerinin denetimsiz ve dengesiz beyanları ciddiyetsiz ve cibilliyetsiz bir içeriktedir.

Partisinin büyük kongresinde arkadaşlarına kahrolun diye çıkışan İYİ Parti Başkanı’nın, bu defa da Müslüman ve Arap ülkelerine aynı üslupla yaklaşması utanç verici bir skandaldır.

Geçen hafta bize yönelik, canını cebine koyar Gazze’ye gidersin, sözlerine de şaşırmamak elimizde değildir.

Bizde para gibi, cüzdan gibi, çek karnesi gibi cebe koyulacak can değil, gerektiği taktirde feda edilecek can vardır; bu can da Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bin defa helaldir.

Şaibeli paraları cebe indirenlerin canı da cebe koyma önerisi yakayı ele veren kötü alışkanlıkların bir nevi itirafıdır ve sahibini de rezil etmeye yeterlidir.

Asıl manasından koparılmış demokrasiyle ilgili CHP ve İYİ Parti konuşur da bunların yoldaşı ve siyasi kader ortağı HEDEP susar mı?

Susmaz, nitekim susmamıştır.

HEDEP eş başkanları, “Cumhuriyeti demokratikleştirmek tarihsel görevimizdir.” diyerek başta sözde Kürt sorunu olmak üzere yine sözde halklar ve inançlar sorununun demokratik Cumhuriyetle çözüleceğini yüzsüzce dile getirmişlerdir.

Demokratik cumhuriyet, İmralı canisinin tezi ve teklifidir.

Cumhuriyet demokrasiyle iç içedir.

Bölmek, yıkmak, parçalamak, ayırmak, yok etmek istiyoruz diyemiyorlar da, demokratik cumhuriyetten bahsediyorlar.

Yani laf cambazlığı yapıyorlar.

Milletimizin bilgeliğini ve ferasetini hafife alıyorlar.

Az söyleyip çok anlaşılmasını bekliyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılında bölücülük ve terör sorunundan çok çektik, bu kanlı ve hain emperyalist kurgunun badirelerine defalarca katlandık.

Artık yeni yüzyıl, bölücülüğün kökünü kurutma yüzyılıdır.

Terörü hayatımızdan söküp çıkarmanın vakti gelmiştir.

Terörle mücadele, devletin meşru güçlerinin bütün imkânlarıyla etkili ve amansız bir biçimde yürütülecektir, başarı ise kesinlikle alınacaktır.

Bu mücadelede, bölge halkı ile teröristler arasında gerekli ayrım yapılacak ve Kürt kökenli kardeşlerimiz PKK’nın baskı ve terörüne karşı muhakkak korunacaktır.

Bunun yanı sıra, yaşanan ekonomik ve sosyal sıkıntılara köklü ve kalıcı çözümler getirilmesi için çok geniş kapsamlı ekonomik ve sosyal kalkınma projeleri devamlı planlanıp hayata geçirilecektir.

Bölgede devlet otoritesi mutlak şekilde tesis edilecek, kamu hizmeti makamını etnik tahrikler için kullanan yerel yöneticiler her zaman olduğu gibi karşılarında yine devleti ve kanunları bulacaktır.

Terörün dış kaynakları ile mücadelede, sınır ötesi askeri harekat dahil gereken tüm siyasi ve askeri tedbirler tereddütsüz alınmak durumundadır.

Bu mücadele devletin kendi imkânlarıyla yapılacak ve Türkiye’nin güvenliği üçüncü tarafların iznine ve inisiyatifine bırakılmayacaktır.

Terör çıkmazına saplanarak Türkiye’ye ihanet eden her kademedeki PKK’lı teröristler için yegâne çıkış yolu bellidir ve üç madde altında şunlardan ibarettir:

1- Terör eylemlerine önşartsız ve derhal son vermek,

2- Silahlarıyla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak,

3- Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmektir.

Şayet bölücü terör örgütü bunlara riayet etmezse tepelerine bomba, göğüslerine mermi yağacak, her yer ve zeminde meşru hedef olmaktan kurtulamayacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bölücülüğün ve terörsevicilerin meydan okuma yeri, propaganda mecrası değildir.

Menfur ve menhus emel sahiplerini uyarıyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları ve coğrafi bütünlüğü içinde Kürdistan diye bir yer yoktur.

Var diyen alçakların doğrudan karşılarında bulacağı kudret büyük Türk milletidir ve onun sevdalısı olan Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde haince konuşma yapan tescilli bir bölücüye hak ettiği cevabı yüreklice veren Meclis Başkan Vekilimiz ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Celal Adan’ın isabetli sözleri aynısıyla bizim de sözümüzdür.

Sayın Adan sahipsiz değildir, yalnız değildir; saldırılar, istifa çağrıları ve hakaretler ayaklarımızın altındadır ve hükümsüzdür.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin her mensubu doğruya doğru, yanlışa yanlış diyecek cesaret ve ahlaki tutarlılıktadır.

Hiç kimse, hele hele Türkiye husumetini siyaset malzemesi yapan Türk ve Kürt düşmanlığından nemalanan azgın güruh bize usul ve üslup dersi veremez.

Bizim için, vatan toprakları üzerinde bin yıla yaklaşan tarih yolculuğunu birlikte yapan bütün Türk vatandaşları, Türk milletinin eşit ve onurlu evlatlarıdır.

Ortak bir geçmişi ve kaderi paylaşan, ortak bir gelecek idealine inanan, ortak bir kültürü yaşayan bütün Türk vatandaşları, etnik köken, dil ve din gibi farklılıklarına bakılmaksızın Türk milleti kimliğinde birleşmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu kimliği olan Türk milli kimliğini bu ortak irade oluşturmuştur.

Türk milletine vücut veren de bu ortak iradedir.

Bu sarsılmaz milli bağ, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel harcıdır.

Devletin milli varlığının temeli olan bu milli şuur ve milli birlik anlayışı, Türk milletine ortaklaşa vücut veren Türk vatandaşlarının etnik kökenlerinin inkârı anlamına da gelmeyecektir.

Bu tarihi, siyasi ve hukuki gerçekler karşısında, Türkiye’de farklı bir kimlik arayışına tevessül edilmesi, alt-üst kimlik tartışmasının yapılması, sözde Kürt sorunundan ve hatta Kürdistan’dan bahis açılması felakettir ve failler aleyhine sonu hüsrandır.

Türkiye, sadece bir coğrafi bölgenin ve toprak parçasının adı değildir.

Bir Türkiye Cumhuriyeti varsa, bir Türk milleti de vardır ve ortadadır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir, ülkesi ve milleti birdir.

Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek vatan ülküsüdür.

Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini ve yapısını demokrasi maskesiyle tartışmaya açmak, etnik köken farklılıklarına dayanarak bunları yıkmaya çalışmak, devletin varlığına kastetmekle eş değerdir. 

Bunun adı da neresinden bakarsanız bakınız vatana ihanettir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi Türk milletidir.

Anadolu Türklüğü’nün son bağımsız devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, ebedi vatanında milli varlığını ve birliğini koruyarak; adı, kuruluş ahlakı ve milli kimliği değişmeden sonsuza kadar yaşayacak ve yaşatılacaktır.

Türk milliyetçiliği fikriyatı bu kültürel, siyasi ve hukuki esaslara dayanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü anlayışımızın temelleri de bunlardır.

Kan bağına ve soya dayalı ırkçı milliyetçilik anlayışının her şekli, Türk milliyetçiliği anlayışına yabancı ve aykırıdır.

Bunu arayanlar Avrupa’ya bakmalıdır.

Türk milliyetçiliği, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, her türlü ayrımcılığı ve dışlamayı reddeden birleştirici, toparlayıcı ve bütünleştirici bir fikriyattır.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, Türk vatanının ve Türk milletinin huzuruna, kardeşliğine, birliğine sahip çıkmaya ve Türkiye’nin bir kardeş kavgasına sürüklenmesini önlemeye sonuna kadar yeminlidir.

Biz, Türkiye’nin milli birliğini korumak için tarafız ve eğer bunun için ödenecek bir bedel olursa buna da gönül huzuru içinde hazırız.

Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu bugünkü hassas dönemde sergilediğimiz ilkeli tutum, yüksek sorumluluk ve sağduyulu anlayış, Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasi duruşunun özü ve özetidir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni; milli devlet niteliğini kaybetmiş, üniter yapısı sulandırılmış, bin yıllık ortak değerlerinin içi boşaltılarak milli birliği sarsılmış, farklılıklar üzerine bina edilen, çok milletli ve parçalı bir etnik kimlikler cumhuriyeti olarak yeniden biçimlendirmeye hiç kimsenin gücü yetemez, yetmeyecektir.

Türk milletinin toplumsal dokusunu hedef alarak; kökünden, kültüründen ve tarihinden kopmuş, geçmişinden utanan, kişiliksiz ve bilinçsiz, tepkisiz, ürkek ve itaat eden bir toplum haline getirilmesi, daha açık bir ifadeyle, sinmiş ve silik bir topluluğa dönüştürülmesi imkansızdır.

İmkânsıza izansızlıkla heves edenler iman ve iradeyle durdurulup devrileceklerdir.

Tarihin en zor dönemlerinde nice fırtınalarla baş eden büyük milletimizin; muhatap olacağı badireleri de atlatarak, ülkemizin üzerine adeta bir kabus gibi çöken kara bulutları dağıtacağından, yeni yüzyılda şaha kalkacağından asla şüphemiz yoktur.

Tarihimiz; Türk milletinin, “Tehlikeyi tam olarak kavradığında nasıl kenetlendiğinin ve her türlü tehdidi nasıl bertaraf ettiğinin” sayısız örnekleriyle doludur.

Milliyetçi Hareket Partisi, büyük ve güçlü Türkiye ülküsünün, karşılığı olmayan sonsuz bir vatan ve millet sevgisinin adıdır.

Partimizin şerefli mücadele tarihi, bu uğurda çekilmiş çilelerin, ödenmiş bedellerin ve ateşle imtihanların bir hikâyesidir.

Geldiğimiz bu aşamada şafak sökmekte, gün ağarmaktadır. 

Türk ve Türkiye Yüzyılının muteber ve muzaffer günleri ufukta görünmektedir.

Türkiye’nin tıpkı 1923 ruhunda anlamını bulduğu gibi; sorunlara başka başkentlerin çekim alanından değil, başkent Ankara’dan bakan, onurlu duruş gösteren, ilkeli, kararlı ve cesur bir yönetime ve yönetim anlayışına kavuşmasıyla yeni bir Türk asrı tezahür edecektir.

Biz buna hazırız, ayağımıza pranga vurmak isteyenlere müsaade etmeyeceğiz.

Bölücü, yıkıcı, taklitçi, teslimiyetçi ve neoliberal tehditleri aşa aşa yolumuzda ilerleyeceğiz.

Mutlaka başaracağız, mutlaka yapacağız.

Cumhuriyetimizi, kuruluş felsefesine hakim olan bağımsız, güçlü ve demokrasi ile gelecek hedefleriyle buluşturmak Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın sorumluluğudur ve bihakkın sorumluluktan da kaçmayacağız.

Değerli Milletvekilleri, 

İsrail’in soykırıma dayanan saldırılarının 25’inci günündeyiz.

Gazze’de alenen insanlık suçu işlenmesine günbegün tanık oluyoruz.

Şu gerçek açıktır ki, İsrail savaş suçlusudur, küresel adalet bir gün hükmünü kesinlikle verecektir.

Bugüne kadar 3 bin 457’si çocuk olmak üzere 8 bin 306 Filistinli hayatını kaybetmiştir.

Kesintisiz ve hunhar saldırılarda can veren Filistinli kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, yaralılara şifalar diliyorum.

Geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul Havalimanı’nda toplanan yaklaşık 1,5 milyona varan muhteşem kalabalık İsrail saldırılarını lanetlemiş, dünyaya insanlık ve adalet çağrısı yapmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın etkili konuşması milli hissiyata tercüman olmuştur.

Sayın Cumhurbaşkanımızın tarihi mesajları Türk milletinin mesajıdır.

Türkiye zulmün karşısında, mazlumun yanındadır.

İsrail Başbakanı dinler ve medeniyetler arası cepheleşmeyi kanlı bir mücadeleye dönüştürmek için her türlü provokasyondan medet ummaktadır.

Netenyahu ve kirli ittifak ortakları ateşle oynamaktadır.

Türk milleti Gazze’deki dehşet saçan katliamlara elbette sessiz kalmayacaktır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 120 ülke İsrail saldırılarına karşı çıkmış ve ateşkes ilanına destek vermiştir.

Bu memnuniyet verici bir gelişmedir.

Kalıcı barış ve ateşkes rejimi kaçınılmaz ve tehir edilmez bir hedef olmalıdır.

Nasıl ki, İsrail vatandaşı sivillere saldırılar yanlış ise Gazze’li masum halka saldırılar da o kadar yanlış ve kabul edilemezdir.

28 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen Büyük Filistin Mitinginin, Cumhuriyet kutlamalarını örtbas etmek için planlandığını iddia etmek soysuz, merhametsiz, vicdansız bir yalan ve iftiradır.

Bu yalan ve iftiraya sarılanların resepsiyonlarda servis edilen çerezlerle Cumhuriyet’i kutlama merakı bir bakıma Cumhuriyeti çerez yerine koymak, istismara yeltenmek, basite indirgemek değil midir?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk CHP’nin kurucusu ve ilk genel başkanıdır.

Aynı zamanda ilk Cumhurbaşkanımızdır.

Bunun yanında CHP’nin yüz yıllık bir tarihi olduğu da bilinen bir husustur.

Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri 29 Ekim resepsiyonunu akıllarına getirdikleri kadar, 5 Kasım’da planladıkları büyük kongrelerini Cumhuriyet’in 100’üncü yılında yapmaktan niye kaçtılar?

Madem bu partinin yaşı Cumhuriyet’in yaşıyla aynıdır, neden aynı gün ve tarihte kongrelerini toplamaktan imtina edecek ürkekliği gösterdiler?

Filistin’le tarihi, kültürel ve inanç bağlarımızı hiçe sayanların masumların hakkını savunmaktan kaçınmak için kimi bahanelere sığınması insafsızlıktır.

Ne var ki bu insafsız azınlığın millet nezdinde itibarı zaten yoktur.

Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümü ne unutmak ne de unutturmak mümkündür.

Kaldı ki 29 Ekim 2023 tarihinde yaşanan görkemli ve coşkulu kutlama sahneleri bu görüşümüzü teyit etmektedir.

Birinci Dünya Savaşı’nda 950 bin vatan evladı şehit olmuştu.

Bir milyon vatan evladı yaralanmış, 360 bin vatan evladı da esir düşmüştü.

İngilizlerin elinde 135 bin Türk esiri vardı.

Esir Türkler Bağdat’taki kamplarda toplanarak trenlerle veya gemilerle Hindistan’a ve ta Myanmar’a gönderiyorlardı.

Ne üzücü bir tarih gerçeğidir ki, Sibirya’da, Kuzey Buz Denizi’nde, Mançurya’da Türk esir kampları vardı.

Dünyanın dört bir yanında da Türk esirlerinin dramları gök kubbeyi çınlatmıştı.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket, esir Türkler davasını yıllarca boşuna savunmamış, boş yere sahip çıkmamıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Sina-Filistin Cephesi’nde İngilizlere esir düşerek Myanmar’a götürülen askerlerimiz beş yıl boyunca orada kalmışlardı.

Filistin cephesinde Türk milleti kan döktü, can verdi, esir düştü.

Türk esirlerin çoğu, ağır çalışma şartları, alışık olmadıkları tropik iklim ve salgın hastalıklar nedeniyle şehit oldu.

Myanmar’da beş bine yakın şehit mezarımızın varlığı hepimizin yüreğini titreten bir hakikattir.

Dünya genelinde 34 ülkede 80’e yakın Türk şehitliği vardır ve hepsi milli namusa emanettir.

Biz Filistin’e bakınca çekilen ızdırapları hatırlıyoruz.

Biz Filistin’e bakınca milletin gözyaşlarını görüyoruz.

Tarihimizin vuran nabzı eğer dinlemesini bilirsek Filistin’de de atmaktadır.

İsrail’in şiddet ve vahşet temelli operasyonları durmazsa Gazze yutulacaktır.

Vaat edilmiş toprakların hedefinde Türk vatanı da vardır.

Bu kapsamda Filistin’in güvenliği Türkiye’nin güvenliğidir.

Biz güvenlik haklarımızdan, din kardeşlerimizin inanç ve insan haklarından taviz veremeyiz, vermeyeceğiz.

Sözlerime son vermeden önce, her ihtimalin hesaba katılarak tetikte ve teyakkuzda olmamız gerektiğini tekrar ifade ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Unutulmasın ki, Mescid-i Aksa’yı çok özledik, zalimlere karşı da öfkeyle ayaktayız.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.


Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey'in TBMM Grup Toplantısı Konuşmaları - 3 Ekim 2023

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Misafirler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Bu kutlu çatı altında yeni bir yasama yılına yüreklerimizin toplu vuruşuyla, ilkeli siyasetimizin onurlu duruşuyla girmiş bulunuyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28’inci Yasama Dönemi 2’inci Yasama Yılının ilk grup toplantısına başlarken hepinizi en kalbi duygularımla, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık mücadelesi veren tüm kardeşlerimize selam ediyor, bilvesile şükranlarımı sunuyorum.

1 Ekim 2023 tarihinden itibaren başlayan yeni yasama yılının aziz milletimize, siyasi partilerimize, demokrasimize ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma hayırlı uğurlu olmasını Allah’tan niyaz ediyor, bilhassa hepinize başarılar diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Milli Mücadele kahramanlarına, ebediyete irtihal etmiş bütün milletvekillerine, elleri öpülesi muhterem ceddimize ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum.

Meclisimiz büyük Türk milletinin göz bebeği, iradesinin tecelli mekanıdır.

Medeniyet ve mehabet timsali Gazi Meclisimizi kim yok sayıyorsa, adını anarken kim şüpheye düşüyorsa, taşıdığı muazzez unvana kimler şaşı bakıyorsa bir karanlık, bir kuraklık, bir çoraklık içindedir.

Zihinlerine yer etmiş peşin hükümlerin esiri olanların, kalplerine çöreklenmiş meşum niyetlerin tesiri altında kalanların ne Cumhuriyetimizi anlamaları, ne de Meclisi’mizi saygıyla anmaları mümkündür.

Cumhuriyet’in kuruluş temeli Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde atılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk harcı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde karılmıştır.

Kapanan Osmanlı Mebusan Meclisi ile açılan Büyük Millet Meclisi arasında organik devamlılık kati surette vardır ve asıldır.

Kurtuluş Savaşı’nın sevk ve idaresi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin adanmış ve anıtlaşmış iradesiyle sağlanmıştır.

Türk milleti, önce Meclis açıp sonra da yeni bir devlet kurmayı başaran dünya üzerinde nadir milletlerden birisidir.

Tarihi vesikalarla sabit ve varittir ki, 23 Nisan 1920’de Türk vatanında yaklaşık 250 bin kişiden mürekkep düşman ordusu konuşlanmıştı.

29 Ekim 1923’e geldiğimizde bu istilacılardan kayıtsız şartsız hiçbirisi kalmadı, kalamadı.

Müstevli hayalleri, muhasım hesaplar, müşrik planlar, mütehakkim arzular, müfsit akınlar şehit kanlarıyla sulanmış mukaddes vatan topraklarına aşama aşama gömüldü.

Türk milleti zulüm karşısında tek ses, tek nefes olmasını bildi.

Aziz Atatürk o buhranlı yılları şu ibret verici sözlerle özetlemişti:

“Ben Erzurum’dan İzmir’e sağ elimde tabanca, sol elimde idam sehpası öyle geldim.” 

Gerçekten de şafağı sökmeyen nice geceye, felaketlerin birbirini kovaladığı nice senelere imanın kuvvetiyle göğüs gerilmişti.

Damat Ferit tarafından Maarif Nazırı yapılan Rumbeyoğlu Fahreddin, göreve gelir gelmez okul kitaplarından Türk’ü çıkarıp Türk demeyi yasaklasa da, Türklüğün kudreti gökkubeyi bu alçakların başına yıkmıştı.

İçimiz ve dışımız habis bir ur gibi sarılmıştı.

Vatanımız kundaklanmış, milletimiz kuşatılmıştı.

İşbirlikçiler köşe başlarını tutmuş, yedi düvel milli varlığımıza şiddet ve nefret saçarak musallat olmuştu.

Sevr Antlaşmasıyla, bugünkü Türkiye’nin yaklaşık dörtte birine sıkıştırılmış, bağımsız bir devlete özgü pek çok yetkisi ya kısıtlanmış ya kaldırılmış, vatan topraklarının altı da, üstü de yağmalanmış, kolu kanadı budanmış, milli bir ordudan yoksun, sürekli baskı ve dayatmaya muhatap kalacak, üstelik egemen bir devletten başka her şeye benzeyen sömürgeleşmiş sözde bir ülke milletimize reva görülmüştü.

Anadolu coğrafyasının büyük bir bölümü nüfuz bölgeleri olarak düşman unsurları arasında paylaşılmıştı.

Hamd olsun, Türk milleti bu zilleti reddetti, bu rezalete kanıyla, canıyla meydan okudu.

Ümitlerin tükenişe geçtiği, her şeyin bitti zannedildiği, varoluş azminin süngü düşürdüğü en kaygan, en karışık, en kritik dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi devreye girerek milli şeref ve haysiyeti omuzladı ve tam bağımsızlık hedefiyle onurlandırdı.

Küresel emperyalizmin içimize sızan veya sızdırılan maşalarının bu tarih gerçeğini ifade haysiyeti göstermeleri bir yana, ikrar etmeleri dahi boş bir hayal, boşuna bir beklentidir.

Çünkü teslimiyetçilik bunların fıtratıdır.

Çünkü manda, himaye ve vesayet özlemi bunların umudu, geçim kapısıdır.

Özellikle hatırlatırım ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık mazisi aynı zamanda Meclis’imizin kalıcı ve kavrayıcı demokratik niteliğinin zamanlar üstü çağrısıdır.

Bu çağrı, ikamesi ve ihlali olmayan istiklal çağrısıdır.

Bu çağrı, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin itibarlı çağrısıdır.

Bu çağrı, milli birlik ve kardeşliğin, huzur ve güvenliğin, barış ve istikrarın itidalli ve iddialı çağrısıdır.

Bu çağrı, Türk milletinin kahramanlıkla perçinlenmiş var oluş çağrısıdır.

Gazi Meclis’in bu yasama yılında tarihi bir dönüm noktasına milletimizle beraber şahit olacağız.

Milli bir gururu 85 milyon Türk vatandaşıyla ortaklaşa paylaşacağız.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü yıldönümünü 26 gün sonra müftehir ve mütehassis bir ruhla idrak edip kutlayacağız.

Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller eliyle yüz yıllık bir geçmişi kucaklayan, bunun da fevkinde önümüzdeki yeni yüzyıla mühür vurmaya şevkle hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti medarı iftiharımızdır, bilahare bu hakikati dosta da, düşmana da kararlılıkla göstereceğiz.

Elbette Türkiye bizim yeryüzü cennetimizdir.

Egemenliğin yegâne sahibi Türk milleti ilelebet cevheri aslimizdir.

Türk vatanı kıyamete kadar helali hakkımızdır, namusumuza emanettir, üstünde hain ve hasmane emeller asla barınamayacaktır.

Mütareke yıllarında, Refik Halid Karay, Aydede Dergisi’nde şöyle yazmıştı:

“Anadolu’da bir patırtı, bir gürültü, kongreler, beyannameler filan, sanki bir şey yapabilecekler! Hangi kuvvetin var, bu nasıl hayal kuzum Mustafa Kemal, sen deli misin?”

Kuşkusuz Gazi Mustafa Kemal deli değil, Türk milletinin şerefli bir evladı, Milli Mücadele’nin de lideriydi.

Şu hususu da söylemek isterim ki, bizim delimizde vardır, velimizde vardır.

O deliler vatana meftundur, millete meftundur, bayrağa meftundur, bağımsızlığa meftundur, Türk’ün mefkûresine istikamet çizen feragat simgesi isimli isimsiz pek çok kahramandan ibarettir.

En delimiz bile satılmış kalemlerden çok daha akıllı, çok daha zeki, çok daha adam oğlu adamdır.

Bunu özümsemek için gazyağı yokken lambada haşhaş yağı kullanan, mürekkep bulunmazken soba borularında biriken kurumları bezir yağıyla karıştırıp boya haline getiren ve sararmış kağıtlara içini döken, kağnıların üzerinde bağımsızlık hedeflerini taşıyan bir millete mensubiyet duymak lazımdır.

Bunu özümsemek için muhtaç olduğumuz kudretin alameti farikası olan damarlarda akan kana layık olmak esastır.

Bu itibarla “Devlet ve Milletiyle, Her Şeyden Önce Türkiye” irademizi her şart ve durumda titizlikle muhafaza edeceğiz.

Fitne ne kadar yaygın ve yoğun olsa da, zulmün fermanı nasıl ve nereye kadar okunsa da, fedakârlıkla bezenmiş faziletli gönüllerin dua ve desteğiyle karşımıza dikilen her müşkülü aşacağız, her mihneti yeneceğiz.

Diri umutlarla önümüze bakacağız, aynı safta, aynı ülkülerle ufkun ötesine odaklanacağız.

Dava ve siyaset mücadelemizi ülke ve millet sevdasıyla yapmayı sürdüreceğiz.

Vatani ve vicdani görevlerimizi inancımızın gücüyle, ihlaslı yüreklerimizin ikmaliyle bihakkın yerine getirdik, buna da heyecanla devam edeceğiz.

Merhum şairimiz Akif’in vecd ile kaleme aldığı İstiklal Marşı’ndan esinlenerek diyorum ki;

Ezelden beridir hür yaşadık, yine hür yaşayacağımız bir tarih hükmüdür.

Hangi çılgın bize zincir vuracakmış, alayının aklına şaşarız.

Kükremiş sel oluruz, küme küme biriken yel oluruz, bendimizi çiğner de aşarız.

Dikilse de dağlar karşımıza yıkarız, olmadı yırtarız, olmadı parçalarız, hiçbir engine sığmayıp taşmasını da Allah’ın izniyle başarırız.

Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletiyle yekvücuttur.

Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’ye hizmetle memur ve mükelleftir.

Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek yüzü, yeni yüzyılın, yeni bir diriliş ve yükseliş gayesinin mihmandarı ve mimarbaşıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin geride kalan yaklaşık beş uygulama döneminde, Cumhur İttifakı olarak kronik sorunlara neşter vurduk.

Çözümsüz gibi duran tüm sorunları çözmeyi başardık.

Cumhur İttifakı’nın umut olduğunu gösterdik.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muktedir ve muteber kazanımlarıyla ülkemizin önünü açtık, gücüne güç kattık.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı güçlü ise vatandaşımızın karnı tok, başı dik, alnı açıktır.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı güçlü olduğu müddetçe demokrasi güvence altındadır.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı var olduğu sürece “Lider Ülke Türkiye” hedefi, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” vizyonu Allah’ın izniyle gerçekleşecektir.

Türkiye’nin temel ve öncelikli meselelerinin köklü çözümlerle buluşturulması hususunda bundan sonra da her çabayı gösterecek, her çalışmayı yapacak yine Cumhur İttifakı olacak ve mutlaka da muvaffak olacaktır.

Türkiye’nin ne geçmişinde ne de geleceğinde zillete yer yoktur, geçit yoktur, geçiş yoktur.

Koltuk ve çıkar kavgalarıyla siyasi ahlak kaybının dibini boylayanlarda zaten umut yoktur.

Terör örgütleriyle can ciğer kuzu sarması olanlara kanacak bir Allah’ın kulu da artık kalmamıştır.

Değerli Arkadaşlarım,

Dün ne söylemişsek, bugün arkasındayız, aynı görüşteyiz, aynı kanaatteyiz.

Akşam başka, sabah bambaşka olanlar gibi gevşek ve güvenilmez bir mizaca hiç sahip olmadık.

Siyaseti dürüst, düzgün, dengeli, sorumlu ve mert bir şekilde yapmanın arayış ve amacından hiçbir zaman sapma göstermedik.

Bizi bilenler bilir, tanıyanlar tanır, gerisi lafügüzaftır.

Ağzımızdan çıkan her söz karar ve mücadele süreçlerinde bağlayıcıdır, bunun yanı sıra siyasi ahlakımızın teminatı altındadır, nihayet yabana atılmayacaktır.

Tutarlılık bizim için vazgeçilmez bir davranış kalıbıdır.

İkinci el inançlara, ayağa düşmüş ezberlere, yıkıcı düşüncelere, hayatın gerçeklerine aykırı negatif duygulara, katlı otoparka dönen önyargılara itibar etmemiz takdir edersiniz ki söz konusu değildir.

Devletin muzaffer, vatanın mamur, milletin de müreffeh olması siyasetimizin ana çerçevesidir.

Dünyayı Türkçe okuma gayemiz, başkent Ankara vizyonuyla küresel ve bölgesel hadiseleri takip ve yorumlama gayretimiz bilinen bir gerçektir.

Bugünkü beşeriyet mizanında, dünyanın bir köşesinde tezahür eden sorunlar bir başka köşesinde gecikmeden yankı bulmaktadır.

Fakat sorunların yayılmasındaki çarpıcı hız ve gelişme, aynı oran ve derecede refah ve zenginliğin, insani değer ve mirasın hakkaniyetli dağılımına yansımamaktadır.

Bu adaletsiz ve eşitsiz uluslararası sistem mekaniğinin sürdürülebilirliğini düşünmek, geleceği inşa etme kabiliyeti olacağını beklemek akıl dışılıktır.

Dünyada yaklaşık 800 milyon aç varken, buna karşılık obeziteden kurtulmak için astronomik paraların harcanıyor olması vahim bir çarpıklığın tehlike sınırlarını çoktan geçtiğine işaret etmektedir.

Nesli tükenen kara ve deniz canlılarına gösterilen merhamet temelli alaka ve hassasiyetin onda biri mazlumlardan esirgenmektedir.

Sefa sürenlerle sefalet içinde çırpınanların dünyanın adeta iki yarım küresi gibi temerküz etmesi hazin ve düşündürücü bir tablonun gittikçe derinleştiğini açıkça göstermektedir.

Terör saldırıları, etnik ve mezhep odaklı çatışmalar, hatta bölgesel savaşlar insan hayatının ne kadar ucuzladığının, metalaştığının bir belirtisi olarak yorumlanmalıdır.

Esasen insanlık huzursuzluğun pençesinde, bencilliğin yörüngesinde, öldürücü hakimiyet mücadelelerinin hedefinde, gemisini kurtaran kaptan mantığının çekim merkezindedir.

Böylesi bir dünyada insan hakları, insanlık onuru, uluslararası hukuk umuru, demokrasi ve özgürlük ruhu yalnızca göz boyamaya, günü kurtarmaya yarayan hamaset düzenekleridir.

Beşeriyet kusursuz bir fırtınaya yakalandığından sığınacak ya bir liman ya da güvenli bir sahil aramaktadır.

Bu haklı arayışın maalesef bugüne kadar beyhude olduğu damıtılmış tecrübelerle anlaşılmaktadır.

Mevcut dünyanın hal-i pürmelali dağınık ve perişan vaziyette olsa da, Türkiye içine kapanamaz, gelişmelerden kendini soyutlayamaz, çevresine ve jeopolitik menziline sırtını dönemez.

Bizim nihai hedefimiz bellidir, o da İ’la-yi Kelimetullah’tır.

And olsun yolumuzdan dönmeyeceğiz, ülkümüzden vazgeçmeyeceğiz, tarihi hedeflerimizden ayrılmayacağız, Kızılelma seferberliğinden ödün vermeyeceğiz.

Korkaklar direndi diye, korkuluklar dikildi diye, karamsarlar dayattı diye hakkımızı yedirmeyeceğiz, halkımızı ezdirmeyeceğiz, hürriyetimizi ve hür ülkemizi hiçbir alçağa çiğnettirmeyeceğiz.

Azim varsa yenilgi yoktur.

Ahlak varsa yıkım olmayacaktır.

Daima arayacağız, bir düşünürün dediği gibi, bugün bakır buluyorsak, yarın bakır ararken mutlaka altına ulaşır ve ulaşacağız.

Ne diyor Hz.Mevlana: “Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil.”

Keskin bıçak olmak için çok çekiç darbesi yemek gerekiyorsa, feda olsun, değil çekiç balyoza bile razıyız.

Yeni bir dünya kurulur veya kurulmaz, onu bilemem; ancak tarihiyle, kültürüyle, egemen devletiyle, hükümranlık haklarıyla, hukuk ve haysiyet ölçüleriyle artık sesini yükselten, sözünü dinleten, itirazını seslendiren, böyle gelse de, bu şekilde gitmez diyen güçlü bir Türkiye yerkürede kristalize olmuştur.

Türkiye’mizin karşısına barikat dikmek, önüne hendek kazmak, ilerleyişini sekteye uğratmak için el birliği yapanlar, emel birlikteliği içinde olanlar balmumumdan kanat takıp güneşe doğru uçmaya kalkışan zeka özürlü muhterislerdir.

Bu kifayetsiz güruh kaybetmeye hem müstahak hem de mahkûmdur.

Bunlarla da kıyasıya mücadele bizim için adeta düğün bayramdır.

TBMM’nin yeni yasama yılının başlaması münasebetiyle bundan sonraki siyasi gündem ve etaplarla ilgili ana başlıklar halinde stratejik değerlendirmeler yapmak adımlarımızın daha sağlam atılmasına destek verecektir.

Parti olarak belirlediğimiz yol haritasını milletimizle ve siyasi muhataplarımızla paylaşmayı, bu suretle önümüze projeksiyon tutmayı samimiyetle hedefliyoruz.

Gerek iç siyasi gündemi, gerekse de dış gelişmeleri bir bütünlük içinde ele alıp görüş ve düşüncelerimizi tarihe not olarak düşmeyi istiyoruz.

Değerli Milletvekilleri,

14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan seçimler kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi teşekkül etmiş, Cumhur İttifakı da çoğunluğu kazanmıştır.

28 Mayıs 2023 tarihinde tekrarlanan Cumhurbaşkanlığı seçiminde milletimiz sağlam iradeyi ve istikrarlı gelişmeyi desteklemiş, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerini sahiplenerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniden devletin başı olarak görevlendirmiştir.

Böylelikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci beş yıllık dönemine de kazasız belasız, üstelik hürmet duyulacak demokratik olgunlukla geçilmiştir.

Söz de, karar da Türk milletinindir.

Bunalımdan bunalıma sürüklenen ve akıl tutulması yaşayan CHP Genel Başkanı’nın, “Bu iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoktur” açıklaması evvelemirde aziz milletimize hakaret ve husumet beyanıdır.

Parti içi çalkantılardan dolayı şok geçiren Kılıçdaroğlu’nun milletimizin takdir ve seçimine tahammülsüzlük göstermesi faşist dürtülerin sonucudur.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı seçen Türk milletidir.

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ni kuran Türk milletidir.

Güvenoyunu doğrudan ve aracısız kullanan Türk milletidir.

Peki bunun neresinde ahlaki ve siyasi boşluk ya da meşruiyet sorunu vardır?

Demokrasiyi demagojiye çeviren ve klasik despotların tavrı neyse aynısını sergileyen Kılıçdaroğlu için siyasi ve ahlaki meşruiyetin kaynağı nedir?

ABD ve İngiltere’de FETÖ’cülerle masa kurup ittifak protokolü hazırlamak mı meşruiyettir?

PKK’ya, HDP, yani Yeşil Sol Parti’ye melun sözler vermek suretiyle aynı hıyanet çatısı altında buluşmak mı meşruiyettir?

Sorosçu Kavala ile terörist Demirtaş’a özgürlük istemek mi meşruiyettir?

Kılıçdaroğlu anlatsın da dinleyelim, kafasının içindekilerini öğrenelim.

Demokrasiyi sakatlayan, partisini küresel emperyalizme rehin bırakan Kılıçdaroğlu’nun neresi ve hangi siyasi eylemi meşrudur da bize meşruiyet ahkamı kesmektedir?

Milli iradenin tayin ettiği iktidarın meşruiyetini tartışmaya açmak ancak ve ancak sokakların gürültüsünden, tank-palet seslerinden, statükocu çevrelerden, vesayetçi odaklardan medet uman bir demokrasi celladının hezeyanıdır.

Türkiye’nin, gözü başka kaşı başka oynayan, kalbi başka dili başka söyleyen yalancı köksüzlerin hezeyan, hezimet, hüsran vaatlerine değil, hadim bir yürekle canını dişine takıp gece gündüz çalışan yürekli devlet ve siyaset insanlarına ihtiyacı vardır.

İşte bu özelliklere haiz Cumhur İttifakı da dimdik ayaktadır.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve kabinesi görevinin başındadır.

Kılıçdaroğlu kendine baksın, işine baksın, her rüzgara yelken açmaya devam edip kaybettiği siyasi meşruiyet ve itibarını tekrar nasıl kazanacağını hesap etsin.

CHP yoldan çıkmış, yozlaşmanın uçurum dibine çakılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, kuru sıkı atan siyasi kadavralarla polemik yarışına girip de zaman kaybedecek kadar şaşkın ve şuursuz değildir.

Biz milletimizin gerçek gündemiyle, ülkemizin hedefleriyle, bölgesel ve küresel gelişmelerle meşgul oluyoruz, zillet ittifakında buluşan partileri de Türk milletine havale ediyoruz.

Milletimiz bu siyasi kötürümlere 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde hak ettikleri dersi vermişti, anlaşılan hala kafaları almamış, hala bana mısın demiyorlar.

İnanıyorum ki, turpun büyüğü heybeden 31 Mart 2024 tarihinde çıkacak, zilletin de, rezaletin de, hıyanetin de defteri dürülecektir.

Az evvel ifade ettiğim üzere, önümüzdeki siyasi gündem ve etaplarla ilgili ana başlıklar halinde stratejik değerlendirmelerimizi yaparak yolumuza kararlı bir şekilde devam edeceğiz.

Birinci gündem konumuz; depremin hasarlarını tümüyle onarmak, yaraları sarmak, yeni ve güvenli 650 bin konutu inşa ederek depremzedelere teslim etmektir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın 1 Ekim 2023 tarihinde, TBMM’nin açılışı münasebetiyle yaptığı konuşmadan da anlaşılacağı gibi, deprem bölgesinde kurulan 186 bin konteynerde 600 bine yakın vatandaşımız barınmaktadır.

1,3 milyon vatandaşımıza kira yardımı verilmektedir.

Depremden etkilenen şehirlerimizin tekrar inşa ve ihyası maksadıyla bütün imkanlar devrededir.

200 bin konutun yapımına başlanmıştır.

Depremzede vatandaşlarımız yalnız ve çaresiz değildir, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı hep yanlarındadır.

Diyoruz ki, yaralar özenle sarılacak, güvenli bir gelecek kurulacaktır.

Beklentisiz destekle kesintisiz hizmet sürecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, felakete uğrayan kardeşlerimizin dar zamanında tüm gücüyle yanlarındadır.

İkinci gündem konumuz; sosyal ve ekonomik reformlarla toplumsal refah ve rahatlamayı daha da güçlendirmek, daha da genişletmek ve nihayet her kesime yaymaktır.

Enflasyonla mücadelede başarılı sonuçlar alınmaktadır.

Herkesin ortak şikayeti olan hayat pahalılığı günden güne tesirini kaybedecektir.

Sayıları 16 milyonu bulan emeklilerimizin insanca ve huzur içinde yaşayacakları bir ücret düzeyine kavuşmalarından başka seçenek ise kalmamıştır.

Emekli maaşlarındaki muhtemel iyileştirmeler, enflasyon üzerinde zam verilmesi, hatta zammın kök ücrete yansıtılması samimi dileğimiz ve beklentimizdir.

Ayrıca küçük ölçekli iş yapan esnaflarımızla çiftçilerimizin prim yükünün hafifletilmesi, ev hanımlarına sigorta desteği sağlanması hususunda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.

Bu çerçevede küçük esnafın emeklilik gün sayısı aşağıya çekilmeli ve 7200’e indirilmelidir.

Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümü şerefine memurlarımızdan işçilerimize, emeklilerimizden esnaflarımıza, çiftçilerimizden dar ve orta gelirli insanlarımıza varıncaya kadar sosyal ve ekonomik yönden hepsinin yüzünü güldürmek boynumuzun borcudur.

Üçüncü gündem konumuz, terörle mücadeleyi mutlak bir başarıyla sonuçlandırıp bu kanlı döngüyü milletimizin ve ülkemizin gündeminden tamamıyla çıkarmaktır.

Bildiğiniz gibi, 1 Ekim 2023 tarihinde, yani Meclis’in açıldığı gün, Kızılay’da bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı binalarının önüne kadar gelen teröristler bombalı saldırı girişiminde bulunmuşlardır.

Bu hain saldırıda iki polisimiz yaralanmış, iki terörist imha olmuştur.

Kahraman polislerimize, mesai arkadaşlarına ve aziz milletimize bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi bildiriyorum.

Bölücü teröristlerin Kayseri’de şehit edip otomobilini gasp ettikleri Veteriner Teknikeri Mikail Bozlağan kardeşimize de Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, ailesine başsağlığı diliyorum. 

Terörü bütün inancımla lanetliyorum.

Bu kanlı eylemi, “PKK’nın Ölümsüzler Taburu” isimli şerefsiz bir aparatının gerçekleştirdiği belli olmuştur.

Terörün sonuç alması, Türkiye’ye geri adım attırması, haklı mücadeleyi sekteye uğratması asla, kata mümkün değildir.

Bu haşaratların, bu insanlık defolarının, bu soysuzların inşallah kökü kurutulacaktır.

Terörle huzur, terörle güvenlik, terörle insanlık arasında ikinci bir seçenek yoktur.

Bölücü terör örgütü karşısında şaibeli ve şüpheli duruş sergileyen, canilere sahip çıkan veya onlardan medet uman kim varsa, durumunu tekrar gözden geçirmeli, hıyanetle çakışan yollarını derhal ve önşartsız ayırmalıdır.

Elbette 1 Ekim tarihli terör saldırısının önü ve arkası süratle aydınlatılacak, teröristlerin Kayseri’den Ankara’ya nasıl geldikleri, yardım ve yataklığın kimler tarafından yapıldığı açıklığa kavuşacaktır.

Esasen 1 Ekim saldırısı Türkiye’ye karşı yapılmıştır.

Bu saldırıdan hemen sonra sosyal medyadan İçişleri Bakanlığı ekseninde maksatlı tartışmaların körüklenmesi, eski ve yeni bakanlar arasında fitne ve fesat üretiminin tahrik edilmesi Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıyan arsızlık ve ahlaksızlıktır.

Tescilli FETÖ’cülerin özellikle Sayın Süleyman Soylu’ya iftira kuyruğuna girmeleri, bazılarının da görevdeki İçişleri Bakanı’nı kötülemeleri ülkemize kurulan zaman ayarlı bir tuzaktır.

Üstelik emniyet teşkilatında tecrübeyle ve kahramanca görev yapan, fakat bir sebepten dolayı görevden alınan bazı isimler etrafında dedikodu kampanyasına tevessül edilmesi asla doğru ve hakkaniyetli bir uygulama da değildir.

Terörle mücadeleyi cesaretle ve inanmışlıkla icra eden kamu görevlilerimizin itibarlarıyla ve mesleki onurlarıyla oynanması çok tehlikeli sonuçlara sebebiyet verecektir.

Bu vatan için kim canını ortaya koyar diye sorulduğunda; sağına, soluna bakmadan, arkasını önünü kollamadan ben varım diyen vatan evlatlarına sahip çıkmak, üstlendikleri makam ve görevlerinde sabit tutmak milli güvenliğimizin kaçınılmaz bir gereğidir.

Nefisleri ve ertelenmiş hesapları çatıştırarak devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmek çok zordur.

15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünden sonra vatana ve millete fedakarlıkla hizmet eden evlatlarımızı darıltırsak, incitirsek, kırıp küstürürsek, Allah muhafaza, günü geldiğinde, ihtiyaç hasıl olduğunda sonu şehadet veya gazilik olan şanlı bir mücadele esnasında arasak bile hiç kimseyi bulamayız.

Devlet yönetiminde duygusallık olmaz.

Devlet yönetiminde ihmal olmaz.

Devlet yönetiminde kahramana mükafat, haine cezadan başka bir şey olamaz.

Terörle mücadelede deneyim kazanmış, ahlaken ve vicdanen milletine kendisini vakfetmiş kim varsa başımızın tacıdır, onların üzülmesi ve dışlanması çok sakıncalıdır.

Dördüncü gündem konumuz; yeni, demokratik, kapsayıcı, mutabakata dayalı, milletimizin beklentilerine uygun, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin doğasıyla uyumlu, yeniçağı kavrayan, Türk ve Türkiye Yüzyılının hukuki altyapısını kuran bir anayasayı ülkemize kazandırmaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi yeni anayasanın hazırlanmasında 100 maddelik teklif metniyle hazırdır.

Toplumun her kesimi bu sürecin içinde olmalıdır.

TBMM’nde temsil edilen siyasi partiler sorumluluktan kaçmak yerine, milletimizin taleplerine müzahir, yapıcı ve destekleyici tavır ve tutum içinde hareket etmelidir.

Darbe anayasası Türkiye’ye layık değildir.

Artık vakit gelmiştir.

Kılıçdaroğlu’nun tek adamla anayasa olmaz çıkışı aymazlıktır, akılsızlıktır, ayıptır.

Kaldı ki Türkiye’de tek adam sistemi falan diye bir şey yoktur.

Bu uydurmanın anayasa hazırlığını istismar etmek ve minder dışına çıkmak için kullanıldığı açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıldönümünü yeni bir anayasayla taçlandırmak hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de Cumhur İttifakı için ortak hedeftir.

Beşinci gündem konumuz; adaletten sanata, sanayiden eğitime, ulaştırmadan sağlığa, spordan kültürel hayata, tarımdan teknolojiye, çevre ve iklim değişikliğinden kentsel dönüşüme, diplomasiden turizme, ekonomiden siyasete varıncaya kadar her alanda yeni yüzyılın ruhunu kavrayan ve aslında devam eden yapısal dönüşüm hamlesini hızlandıran, önümüzdeki yüzyılı Türkçe kuşatan bir milli stratejiyi el birliğiyle oluşturup olgunlaştırmaktır.

Altıncı gündem konumuz; çevremizi samimi diyalog ve sağlam diplomasi imkanlarıyla barış kuşağı haline dönüştürmek, komşularımızla iyi ve dostane ilişkiler geliştirmek, Türk ve İslam dünyasıyla sıkı diyaloglar kurmaktır.

Suriye ve Mısır ile temaslar memnuniyet vericidir.

Sığınmacıların ülkelerine güvenli, gönüllü ve onurlu dönüşleri için bütün tedbirler eşzamanlı olarak alınmalıdır.

Ülkemizde misafir ettiğimiz komşu ülke insanlarına cephe almak vatanseverlik değil, provokatörlüktür.

Basra Körfezi ülkeleriyle, Irak ve Türkiye’nin ortaklaşa hayata geçireceği Kalkınma Yolu Projesi’nin Kasım 2023’te mutabakat metniyle tescil edilecek olması bir başka sevindirici gelişmedir.

Bu sayede Güney Kafkasya’nın Basra Körfezi’ne, Basra Körfezi’nin de Türkiye ve Güney Kafkasya üzerinden Hazar Denizi’ne bağlanması muazzam bir sıçramaya yol açacaktır.

Türkiye; Asya, Avrupa ve Afrika arasında ekonomi-ticaret-enerji koridorlarından birisi olan Orta Koridorun bağlantı noktası özelliğiyle de manevra alanını ve etkinlik sahasını takviye edecektir.

3 Kasım 2023 tarihinde Kazakistan’da yapılacak Türk Devletleri Teşkilatı Toplantısı’nda KKTC’nin gözlemci ülke olarak yerini alması, Kıbrıs Türklüğünün tanınmasında önemli bir eşik olacaktır.

Tarihi ve kültürel birlikteliğin çatı kuruluşu olan Türk Devletleri Teşkilatı, Budapeşte’den Hazar’ın doğusuna uzanan köklü işbirliği ve kardeşlik hissiyatını pekiştirecektir.

Bunun yanında, Zengezur ve Laçin Koridorlarının açılıp Türk dünyasının kucaklaşmasıyla bölgemize barış, istikrar ve huzur hakim olacak, tarih yeni baştan coğrafyayla kenetlenecektir.

Iğdır ile Nahçıvan arasındaki Doğal Gaz Boru Hattı da ekonomik, ticari ve stratejik ilişkileri ortak tarih ve tek millet potasında daha da güçlendirecektir.

Bu arada 19 Eylül 2023 tarihinde, Azerbaycan’ın Karabağ’da düzenlemiş olduğu antiterör operasyonunda şehit olan 192 kahraman neferimize Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’a ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Yaralı neferlerimize şifalar temennisiyle diyorum ki, Karabağ Türk’tür, Türk milletinindir, Azerbaycan’ın egemenlik alanı ve sonuna kadar da toprağıdır.

Azerbaycan’ın siyasi ve toprak bütünlüğüne tartışmasız, hilafsız, önşartsız saygı duyulmalı, Karabağ üzerinde hiçbir muhasım güç hesap hatası yapmamalıdır.

Sayın Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan arasında 5 Ekim 2023 tarihinde İspanya’da yapılacak görüşmenin hayırlara vesile olması içten beklentimizdir.

Yedinci gündem konumuz da, 17 Mart 2024 tarihinde yapmayı planladığımız 14’üncü Olağan Büyük Kurultayımızla, 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek olan Mahalli İdareler Genel Seçimidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak il ve ilçe kongrelerimizi büyük oranda tamamlayarak 14’üncü Büyük Kurultayımıza hazır hale geldik.

Kongrelerimiz gayet huzurlu, sağduyulu, disiplinli, dengeli, katılım düzeyi yüksek, kardeşlik ve dava arkadaşlığı hukukuyla yapılmıştır.

Bu vesileyle başta Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız olmak üzere, demokratik süreç içinde emeği geçen her arkadaşıma teşekkür ediyor, seçilen il ve ilçe başkanlarımızla yönetim kurullarını kutluyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart 2024 seçimlerine heyecan ve inanmışlıkla hazırlanmaktadır.

Yerelde iktidar, ülkede istikrar için diyar diyar Anadolu diyoruz.

Ayırmadan, ayrıştırmadan diyar diyar Anadolu diyoruz.

Aklın yolu bir, genelden yerele birlik, ülkede yönetimde dirlik için Cumhur İttifakı’yla yürüyoruz.

Merkezden yerele istikrarı bozmadan, umuda doğru yürümek için milletimizle gönül birliği yapıyoruz.

İstikrar ve hizmet için, uyumlu yönetimle umutlu geleceğe ulaşmak için 31 Mart 2024’te zilletin kalan izlerini de silmek için serdengeçti bir yürekle çalışmanın azmindeyiz.

Yönetimde istikrar, daha güçlü istikbal için çare Cumhur İttifakı’dır.

Türkiye’nin yürütme ile yasama yapısı arasında tam bir dengenin tesisiyle birlikte,

Cumhuriyet’in 110’uncu yıldönümü olan 2033’te temel meselelerini çözmüş,

İstanbul’un fethinin de 600’üncü yıldönümü olan 2053’de Süper Güç seviyesine tırmanmış bir Türkiye hedefimizdir.

Yaparsa Cumhur İttifakı yapacaktır.

“Hep Birlikte Türkiye” inancıyla başaracak olan Cumhur İttifakı’dır.

Son olarak diyeceğim şudur: FETÖ’cüler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ümit bağlamasın, siyasi figüranlarına güvenmesin, film festivallerinde dönen dolaplara aldanmasın; biz 15 Temmuz’u unutmadık, 254 şehidimizi unutmadık, gazilerimizi unutmadık, tepemizden yağan bombaları unutmadık, üzerimize sürülen tankları unutmadık, herkes bilsin ki unutursak kanımız kurusun, unutursak gök girsin kızıl çıksın.

Bu düşüncelerle yeni yasama yılımızı bir kez daha tebrik ediyor, hepinize üstün başarılar diliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Uzaktan Eğitim Merkezi
İlköğretim ve ortaöğretim müfredatlarına uygun çalışma programı ile birlikte LGS, TYT, AYT ve KPSS gibi sınavlara hazırlık süreçlerini barındıran Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Uzaktan Eğitim Merkezi’ne ücretsiz erişim sağlayabilmek için lisans kartlarını  il ve ilçe ocaklarımızdan temin edebilirsiniz.
Bilgi Akını
Ülkü Ocakları, istiklalimizin ve istikbalimizin teminatı olan Türk gençliğinin her alanda kendini geliştirerek geleceğin güçlü Türkiye’sini inşa etmesi için çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir. Türk gençliği, Bilgi Akını ile Turan coğrafyasında gezintiye çıkarken bilgisiyle fethettiği bölgelerde Turan düşü kuracak ve şanlı mazisinden aldığı ilhamla Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü doğrultusunda âtiye yürüyecektir.
Ekran Bağımlılığı
Ülkü Ocakları olarak çağımızın en büyük problemlerinden biri olan ekran bağımlılığına karşı Türk gençliğinin ekranda kalma süresini kontrol altında tutmak ve bağımlı olma riskini azaltmak için ekran bağımlılığı ile mücadele projemizi başlattık. Geliştirdiğimiz anket ile gençlerimiz kendilerini test edebilecek ve test sonuçlarına göre verilen tavsiyelerden faydalanabilecektir. 
Permakültür | Sürdürülebilir Tarım
Ülkü Ocakları olarak dünyada ve ülkemizde yaşanabilecek sorunlara yönelik çözümler üretebilmek adına çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Yaz döneminde ise tüm il ve ilçe ocaklarımızda Permakültür yani sürdürülebilir Tarım projemizi başlatıyoruz. Permakültür, özellikle şehirlerde; balkon, teras ve bahçe gibi değerlendirilebilir alanlarda herkesin kendi sebze ve meyvesini yetiştirmesini sağlayan ve bunun da sürdürülebilir olmasını sağlayan bir tasarım modelidir. Bu vesileyle tüm ülküdaşlarımızı gelecek günlerde duyuracağımız permakültür projemize katılmaya davet ediyoruz.
Odak2023
ODAK 2023, başta Türk gençliğinin hizmetine sunmuş olduğumuz; kullanıcıların dikkatlerini artırmak, odaklanma becerilerini geliştirmek ve okuma bozukluklarını gidermek amacıyla geliştirilmiş olan bir eğitim programıdır.
BilgiOcakta
BilgiOcakta; 2 ana modülden oluşan bir eğitim ve bilgi sınama sistemidir: 1-Bilgi Yarışması Bilgi Ocakta eğlence modülü ile dokuz kategoride yüzlerce soruyla kendini test edebilir, genel kültürünü geliştirebilirsin. Günlük,haftalık ve aylık puan tablosuyla arkadaşlarınla ve Türkiye genelinde kıyasıya rekabete girebilir, yarışarak eğlenceye ortak olup aynı zamanda sürpriz hediyelerin sahibi olabilirsin. 2-Eğitime Destek: Bilgini Ölç, Dersleri Pekiştir! Ülkü Ocakları online eğitim modülünde lise, üniversite ve çeşitli sınav seviyelerine kadar her öğrencinin ihtiyacına uygun, uzman hocalar tarafından MEB ve ÖSYM müfredatına göre hazırlanmış sınava yardımcı sorular sayesinde okulda gördüğün dersleri test çözerek pekiştirebilir doğru ve yanlışlarını test bitiminde anlık olarak kontrol edebilirsin.
Ocaktabul
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından hazırlanan; Büyük Türk milletinin binlerce yıllık tarihi ve Ülkü ocaklarının şerefli mazisinden özenle seçilmiş 816 kelimenin olduğu bu oyunu oynayanlar; Türk Dünyası'nın kavramlarını ve önemli şahsiyetleri öğrenecek, Kendini ifade etme becerisini ve konuşma yeteneğini geliştirecektir. Ocakta'Bul oynarken öğretir, öğretirken eğlendirir bu sayede bilgileri kalıcı hale getirir.
Tercih Robotu
Ülkü Ocakları Tercih Robotu; puan türü, başarı sırası aralığı, ücret/burs, şehir, üniversite türü, öğretim türü, doluluk/statü filtrelemelerini yaparak üniversite tercihinizde uzman rehberlik hizmeti sunar.

VİDEOLAR | OCAK TV

ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI | VİDEOLARA GÖZ AT

ÜLKÜ OCAKLARI DERGİSİ

FARKLI DİL SEÇENEKLERİ İLE ÜLKÜ OCAKLARI DERGİSİ'Nİ HEMEN İNCELE

TÜRK BÜYÜKLERİ
OKUMA SERİSİ

ÇİZGİ ANİMASYONLARI

Türk Milletinin geleceğinin teminatı evlatlarımız için hazırladığımız Türk Büyükleri Okuma Serisi'nin tüm çizgi animasyonlarını sunuyoruz.

TEŞKİLATLARDAN HABERLER

ÜLKÜ OCAKLARI 9. TÜRK DÜNYASI ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU
Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanlığı tarafından gelenekselleştirilen Türk Dünyası Ödülleri'nin bu yıl 9.’cusu düzenlendi.  Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen 9. Türk Dünyası Ödülleri her sene olduğu gibi bu sene de birçok dalda ödülleri sahipleriyle buluşturdu.  Türk Dünyası Ödülleri kapsamında Yılın Onur Ödülü her sene olduğu gibi bu sene de Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi'ye verildi.  Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi adına ödülü Ülkü Ocakları Genel Başkanımız Ahmet Yiğit Yıldırım aldı. Yılın Basın Medya Ödülünün Sahibi Bengütürk TV’den Cem Açıkgöz oldu. Yılın Sporcusu Ödülünün Sahibi Kadın Milli Voleybol Takımımız oldu. Yılın Kültür/Sanat Ödülünün Sahibi Kültür Bakanlığı - Kültür Yolu Festivali oldu. Yılın Müzik Ödülünün Sahibi Kaya Kuzucu oldu. Yılın Proje Ödülünün Sahibi Milli Muharip Uçağı KAAN oldu. Yılın Köşe Yazarı Ödülünün Sahibi Kadir Yıldız oldu. Yılın Kitap Ödülünün Sahibi “Türk Kuşağı Türkiyenin Büyük Stratejisi” oldu. Yılın Bilim Teknoloji Ödülünün Sahibi Baykar Bayraktar Kızılelma oldu. Yılın Televizyon Muhabirleri Ödülünün Sahibi Fulya Öztürk oldu. Yılın Türk Kültürüne Hizmet Ödülünün Sahibi “Türk Devletleri Teşkilatı Ortak Alfabe Çalışması” oldu.